müthişaman
Daimi Üye
Uzaklardan, çok uzaklardan, ellerin ve ayakların henüz ulaşmadığı bir yerden, denizden yeni çıkmış levrek kokusu, kekik kokusu, deniz kokusu, yosun ve kış kokusu ile döndüm İstanbul’a. Giderken duyduğum çoşku ve heyecanın yerini dönerken hüzün almış, beni şehre çeken yolun sonunda avın yenilgisi avcının zaferine madalya olmuştu. Kaçanı yakalamak levreğin, levreği yakalamak, kandırmak da avcının hüneri. Bütün hünerlerimi gösterdim ona, tüm yeteneğimi. Beş senelik spin tecrübem ne kadar iyi ise o kadar iyi idim. Ayağımın dibinden geçen, beni son anda fark ederek ödü bir yerlerine karışıp derinlere kaçan korkak arkadaşının yanından koparıp aldım onu. Sonrası, evde zafer pozları, avcının elinde objektiflere verilen mağlubiyet hatırası, mağrur avcının övünmeleri…
Denizden çıkarıp elime aldığımda bütün vücudunu alan titreme ve ürperişin ardından şaşkın gözlerle avcısına bakışlar. Sırtının dikenlerini, solungaçlarının en keskin yerlerini dikmeler. Kendini tüm gücüyle kasarak tehditkar duruşlar. Ben, onun bu halini görmek, makinem, kamışım ve ipimle, makaramın ambreyajından çıkan en güzel sesi duymak için kilometreler gelmiş levrek avcısı, şimdi onun ölü bedeninin resimlerini arkadaşlarına gösterecek, tutmak, atmak ve çekmekle ilgili tebrik ve takdirleri toplayacağım .Bu sezon başından beri beni bu balığa karşı bu kadar romantik, bu kadar duygusal yapan şeyi henüz bilmiyorum. Ancak bu durum bende bir tür melankoli, avdan sonra yaşadığım ağır pişmanlık şeklinde nüksetmeye başladı.
İstanbul’da, Karadeniz kıyılarında levrek familyasını kandırma turlarımda Power Pro ipime iyice ısınmış ,örgüye karşı önyargılarımı yavaş yavaş kırmaya başlamıştım. Sezon başında, eylül ve ekim aylarında edindiğim yeni su üstü ve batılgan kandırıcılarımla yeterince egzersiz ve av yapmıştım. Asıl mesele bunları Kuzey Ege’de levrek avında çalıştırmak, çinekop, sarıkanat ve levrekte iddiasını ispatlayan kandırıcıları Çanakkale’nin levreklerine yutturabilmekti. Reyonda gösterdikleri görsel performansı denizde de gösteremeyen, avı değil avcıyı kandıran, ışıl ışıl, yanarlı dönerli, al beni, al beni diye bağıran, levrekten çok cebimize tuzak kandırıcılarımla yola revan oldum.
Çanakkkale, levrek avcılarının mabedi. Köpük köpük dalgaları, levrek vadeden kumsalları ile bizi kendine çeken büyülü şehir. Sabahın kör zamanında ,saat beş gibi gözlerimi açtım. Dışarısı kapkaranlık, buz gibi. Pencereyi açmamla kapamam aynı oldu. Çayımı demledim, kahvaltımı yaptım. Çamaşırı, bulaşığı topladım. Saat altı buçuk oldu. Bu sefer kapıyı açtım. Manzara aynı…
Avda yanıma alacağım çantayı karıştırdım. Hepsini yatmadan önce özenle seçerek çantama koymuştum. Yarıdan çoğu suüstü kandırıcılar. Birkaç Maxrap, birkaç Daiwa ,gerisi yeni moda Shimano ağırlıklı suüstüler. Saat yediye çeyrek var. Çizmemi, beremi, kaşkolumu, eldivenimi, montumu kuşanıp içine şıkır şıkır kandırıcılarımı doldurduğum çantam omzumda ava revan oldum. Yürürken kandırıcıların çıkardığı tıkırtıdan huylanan bir köpek ulumaya, havlamaya başladı. Oralı olmadım .Hoşt, kışt, höst diyerek kendisini bertaraf etmeye çalıştımsa da bu sefer o pek oralı olmadı. Bir gün bu köpekler beni haşat edecekler.
Attım, çektim, zaman geçti, yoruldum. Denizin içinde, bir taşın tepesindeyim. Taştan kıyıya parelel çalışıyorum. Bin metrelik kısa bir kumsalın, aynanın içini tarıyorum. Dalgaların kumları havalandırıp suyu bulandırdığı bir noktaya aralarla atışlar yapıyor, meraya girmiş olan levrekleri kandırıcının sesine çağırıyorum. On dakika önce kıyıda iken aynı noktada kısa ve etkisiz bir vuruş aldım. Şimdi aynı yeri balığa görüntü vermeden, levreğin yayılma yönünde yokluyorum .Açığa çalıştığım birkaç atıştan sonra kıyıya,aynı noktaya ilk atışımda levrek bulanık suların içinden kandırıcıya atladı. Kısa bir inatlaşmanın ardından, saat onu az geçerken, levrek kendini kumların üzerinde buluverdi.
Denizden çıkarıp elime aldığımda bütün vücudunu alan titreme ve ürperişin ardından şaşkın gözlerle avcısına bakışlar. Sırtının dikenlerini, solungaçlarının en keskin yerlerini dikmeler. Kendini tüm gücüyle kasarak tehditkar duruşlar. Ben, onun bu halini görmek, makinem, kamışım ve ipimle, makaramın ambreyajından çıkan en güzel sesi duymak için kilometreler gelmiş levrek avcısı, şimdi onun ölü bedeninin resimlerini arkadaşlarına gösterecek, tutmak, atmak ve çekmekle ilgili tebrik ve takdirleri toplayacağım .Bu sezon başından beri beni bu balığa karşı bu kadar romantik, bu kadar duygusal yapan şeyi henüz bilmiyorum. Ancak bu durum bende bir tür melankoli, avdan sonra yaşadığım ağır pişmanlık şeklinde nüksetmeye başladı.
İstanbul’da, Karadeniz kıyılarında levrek familyasını kandırma turlarımda Power Pro ipime iyice ısınmış ,örgüye karşı önyargılarımı yavaş yavaş kırmaya başlamıştım. Sezon başında, eylül ve ekim aylarında edindiğim yeni su üstü ve batılgan kandırıcılarımla yeterince egzersiz ve av yapmıştım. Asıl mesele bunları Kuzey Ege’de levrek avında çalıştırmak, çinekop, sarıkanat ve levrekte iddiasını ispatlayan kandırıcıları Çanakkale’nin levreklerine yutturabilmekti. Reyonda gösterdikleri görsel performansı denizde de gösteremeyen, avı değil avcıyı kandıran, ışıl ışıl, yanarlı dönerli, al beni, al beni diye bağıran, levrekten çok cebimize tuzak kandırıcılarımla yola revan oldum.
Çanakkkale, levrek avcılarının mabedi. Köpük köpük dalgaları, levrek vadeden kumsalları ile bizi kendine çeken büyülü şehir. Sabahın kör zamanında ,saat beş gibi gözlerimi açtım. Dışarısı kapkaranlık, buz gibi. Pencereyi açmamla kapamam aynı oldu. Çayımı demledim, kahvaltımı yaptım. Çamaşırı, bulaşığı topladım. Saat altı buçuk oldu. Bu sefer kapıyı açtım. Manzara aynı…
Avda yanıma alacağım çantayı karıştırdım. Hepsini yatmadan önce özenle seçerek çantama koymuştum. Yarıdan çoğu suüstü kandırıcılar. Birkaç Maxrap, birkaç Daiwa ,gerisi yeni moda Shimano ağırlıklı suüstüler. Saat yediye çeyrek var. Çizmemi, beremi, kaşkolumu, eldivenimi, montumu kuşanıp içine şıkır şıkır kandırıcılarımı doldurduğum çantam omzumda ava revan oldum. Yürürken kandırıcıların çıkardığı tıkırtıdan huylanan bir köpek ulumaya, havlamaya başladı. Oralı olmadım .Hoşt, kışt, höst diyerek kendisini bertaraf etmeye çalıştımsa da bu sefer o pek oralı olmadı. Bir gün bu köpekler beni haşat edecekler.
Attım, çektim, zaman geçti, yoruldum. Denizin içinde, bir taşın tepesindeyim. Taştan kıyıya parelel çalışıyorum. Bin metrelik kısa bir kumsalın, aynanın içini tarıyorum. Dalgaların kumları havalandırıp suyu bulandırdığı bir noktaya aralarla atışlar yapıyor, meraya girmiş olan levrekleri kandırıcının sesine çağırıyorum. On dakika önce kıyıda iken aynı noktada kısa ve etkisiz bir vuruş aldım. Şimdi aynı yeri balığa görüntü vermeden, levreğin yayılma yönünde yokluyorum .Açığa çalıştığım birkaç atıştan sonra kıyıya,aynı noktaya ilk atışımda levrek bulanık suların içinden kandırıcıya atladı. Kısa bir inatlaşmanın ardından, saat onu az geçerken, levrek kendini kumların üzerinde buluverdi.
Moderatör tarafında düzenlendi: