Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için forumka kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşündüren Öyküler

murat48

Aktif Üye
Katılım
15 Şub 2012
Mesajlar
284
Tepkime puanı
7
Puanları
18
Konum
muğla
Adı
murat
VERMEZSE MABUD ,NEYLESİN MAHMUT


--------------------------------------------------------------------------------

Sultan Mahmut Üsküdar sırtlarında dolaşmaya çıkmıştır. Kalabalığın arasından bir çocuğu çağırır, kesesinden çıkardığı bir altını uzatır. Çocuk almak istemez. Padişah sebebini sorar. Çocuk der ki:

- Ailem bu altını nereden bulduğumu sorarlar, hırsızlık yaptığımı zannederek döverler beni.

Şaşırır padişah:

- Evladım, benim verdiğimi söylersin sen de.

- O hiç olmaz sultanım. Padişahın verdi mi bir tek altın vermeyeceğini onlar da bilirler..

Dedik ya üslup önemli, istemeyi bilmek zor iş. Çocuk mu? Kesenin tamamını almış tabii ki…

-------------------------------------------------------------------------

Şimdi diyebilirsiniz ki, istemeyi bilmekle her şey bitiyor mu? İşin bir de nasip tarafı var elbet. Her şey tamam, bütün şartlar hazırdır, istemenize bile gerek yoktur ama nasip tıkanmıştır bir kere…

-------------------------------------------------------------------------

Üsküdar’dayız yine. Bir ramazan günüdür. Sultan Mahmut bu kez halkın kendisini tanıyamayacağı bir kıyafetle dolaşmaktadır. Bir ayakkabıcı dükkanından gelen ses dikkatini çeker padişahın. İhtiyar bir adam elindeki çekici boş örse vururken şöyle mırıldanmaktadır.

- Tıkandı da tıkandı, tıkandı da tıkandı…

Sultan Mahmut selam verip içeri girer:

- Hayrola baba, nedir tıkanan?

İhtiyar elindeki çekici boş örse vurmaya devam ederek:

- Sorma be evlat, der, tıkandı da tıkandı. Kırış kırış alnı, bembeyaz sakalıyla nur yüzlü bir ihtiyardır bu. Bundan iki-üç sene önceydi evlat, bir rüya gördüm. Çok büyük bir şadırvan vardı. Her tarafında irili-ufaklı çeşmeler… kiminden oluk oluk su akıyor, kiminden damla damla, kiminden iplik gibi. Nedir bu, diye sordum. Nasip çeşmesi, dediler. Oluk oluk akan padişahın nasibiymiş. Diğeri filan sadrazamın, öteki bilmem kimin… Gözüm bir çeşmeye takıldı o sıra. Arada bir tek-tük damlalar düşen bir çeşmeydi bu. Bu kimin, dedim. Senin çeşmen dediler.

İhtiyarı dinliyor görünse de, gülmesini zor tutuyordu padişah:

- Eee?..

- Oradan bir odun parçası buldum, çeşmenin ağzını açmak için zorlarken, odun kırılıp iyice tıkamasın mı çeşmeyi!.. Damla düşmez oldu. O günden beri böyleyim işte evlat.

Elindeki çekici örse vurmaya devam etti ihtiyar adam:

- Tıkandı da tıkandı…

Padişah sevmiştir bu tuhaf ihtiyarı. Saraya döndüğünde bir hindi dolması hazırlatır. İçinde çil çil altınlar olan bir hindi dolması. Dükkanı tarif edip hindiyi gönderir, neticeyi beklemeye başlar.

Tıkandı baba sevinir hediyeyi görünce. Nihayet nasibim açıldı der. İftara az bir zaman kala bu hindiyle bir iftar etmektense bunu satar, üç günlük yiyecek alırım diye düşünür. Hindiyi üç-beş akçeye satar.

Hadiseyi duyan Sultan Mahmut, gülmeye başlar, adamlarına yeni bir emir verir.

- Hemen bir tepsi baklava hazırlayın, her dilimin altına bir altın koyup götürün ihtiyara…

Tıkandı Baba, hindiyi sattığı komşusuna baklavayı da birkaç akçeye satar. Mutludur artık, nihayet nasibi açılmıştır işte. Padişah ise ihtiyarın saflığına kızmaya başlar:

- Getirin bana o ihtiyarı!

Tıkandı Baba Padişah’ın huzuruna getirilir. Olanı-biteni bir bir anlatır padişah. İhtiyar adam çok üzülür. Ellerini dizlerine vurarak dövünmeye başlar:

- Tıkandı da tıkandı, tıkandı da tıkandı…

Onun bu halini gören Sultan Mahmut bir kez daha merhamete gelir. Vezirine işaret verir. Hazine dairesinden bir altın sandığı, bir de kürek getirilir. İhtiyar küreği sandığa daldırıp çıkartacak, küreğin içindeki altınlar onun olacaktır.

Tıkandı Baba sevinir. Padişah’a dualar ederek heyecanla sandığa daldırır küreği. Sandıktan çıkardığında ise oracığa yığılır, bayılıverir. Zira heyecandan küreği ters daldırmıştır Tıkandı Baba. Ve küreğin sırtında tek bir altın vardır!

Sultan Mahmut nasipsizliğin deyimi olarak kalacak olan sözünü orada söyler işte.

- Vermezse Mabud, neylesin Mahmut…
 

Balıkçı murat

Aktif Üye
Katılım
11 Haz 2014
Mesajlar
180
Tepkime puanı
57
Puanları
28
Konum
trakya
Ebu Kilabe anlatıyor:
Ebu Derda (ra) Bir Gün Büyük Bir günah işlemiş Bir ADAMIN Yanina Uğradı. Oradakiler adama sövüp sayıyorlardı.
Ebu Derda (ra) Gruba sordu:
Bu adam Bir kuyuya düşseydi Kendisini çikarmaya ÇALIŞMAZ mıydınız?
Çalışırdık.
Öyleyse kardeşinize sövmeyiniz de sizleri onun durumuna düşmekten Koruyan Allah'a hamd Ediniz!
Sen ona Buğz etmiyor Musun?
Ben ona degil, onun yaptıgı işe buğzediyorum. O işi bıraktığında Benim kardeşimdir.''
 

Razgrat1968

Yeni Üye
Katılım
30 Eyl 2012
Mesajlar
25
Tepkime puanı
18
Puanları
3
Konum
Gebze / KOCAELİ
Adı
Metin GÜÇLÜ
Kan Grubu
AB Rh Negatif
çok güzel ve anlamlı öyküler... emek harcayıp paylaşan arkadaşların ellerine ve yüreklerine sağlık.
 

kamilvariser

Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2014
Mesajlar
390
Tepkime puanı
173
Puanları
43
Yaş
31
Konum
İstanbul/Sarıyer
Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar. Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı...

Berber: "Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın varlığına inanmıyorum."

Adam: "Peki neden böyle diyorsun?"

Berber: "Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum..."

Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.

Adam: "Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok"

Berber: "Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim."

Adam: "Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı."

Berber: "Hımmm... Berber diye bir şey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?"

Adam: "Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!”