Doğ@ Tutkunu
Yeni Üye
- Katılım
- 24 Ara 2011
- Mesajlar
- 18
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 1
- Adı
- kemal macit
TIRIVIRI OLTA TAKIMLARINA ALTARNATİF BİR BAKIŞ
Amatör bir balıkçı, bir doğa sever, doğa tutkunu olarak forum sitelerinde tırıvırı aleyhinde yazılan ve aleyhte oluşturulan kamu oyu ve çıkarılan yasakları abartılı bulduğum için bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Tepki verecek arkadaşlar için hemen şunu belirtmeliyim. Bende en az sizin kadar çevreci, doğayla ilgili, hatta yukarıda belirttiğim gibi doğa tutkunu, yoğun iş hayatından da bulduğum her fırsatı kendimi doğaya atarak rahatlayan ve çevre konusunda ki entelektüel duyarlılıkları destekleyen bir kişiyim. Asla tırıvırı satışından ya da üretiminden geçimini sağlayan, ya da tırıvırı ile yapılan avı alışkanlık haline getirmiş ya da bundan hoşlanan bir kişi değilim. Ama bu konuda ortaya konulan çabaları iyi niyetli, entelektüel bir doğa bilinci olarak kabul etmekle birlikte abartılı buluyorum. Bu tavırlar çözüm için doğru tavır olmadığı gibi yasakçı bir yöntemde usul açısından doğru değildir. Şu anda yasak olmuş olmasına rağmen hala tartışılıyor olması da geçersiz bir yol olduğunun kanıtıdır. Ayrıca balık avıyla az buçuk uğraşmış herkesin yolu bir şekilde tırıvırı ile kesişmiş belki hala çantalarının bir köşesinde alternatif bir malzeme olarak bulunduğunu sanıyorum, bu forum sitelerini oluşturanların, hatta buralarda yazanların ve özellikle okuyanların şimdi ekran başından beni onayladıklarını duyar gibiyim.
Bu konuda ben olta ve zıpkın la avlanan birisi olarak su altında, profesyonel balık avlayan tekne veya gemilerden kasti yada kazara atılmış eski ağ parçalarına takılmış ölü balıkları gördüğümde yada tırıvırı denen ağ parçasına takılmış ve can vermiş balık yada su altı canlılarını gördüğümde içi cız eden birisiyim. Çoğu zaman avı bırakıp bu atıkları toplamaya başlamışımdır. Ebatı çok büyük olanlarda ise balıklara tuzak olabilecek yapıları bıçak la daha küçük parçalara ayırarak doğaya yardımcı olmaya çalışıyorum.
Tırıvırı mevzusundaki tartışmalar aslında her konuda olduğu gibi toplumsal cehaletimizin doğurduğu sorunlar. Neticede tırıvırı bir av aleti ve yanlış kullanıldığında doğa açısından problemli sonuçlar doğurmaktadır. Ama yasakçı zihniyetle çözülmez. Av tüfeği de bir av aleti ama onu insanlar cinayet içinde kullanıyor ya da kazara tüfekle oynayan bir çocuk istenmeyen sonuçları doğurabiliyor. Bunun sonucunda av tüfeği üretimini, satışını ya da bulundurmasını yasaklamalı mıyız? Kırmızı ışıkta geçmek yasak ama ama hala ışık ihlalinde kaynaklanan bir ton istenmeyen sonuç var ve engellenemiyor. Ee arabayı mı yasaklayalım, yola çıkmayı mı yasaklayalım… Piknik alanlarında sahillerde akarsularda ayağımıza teneke ya da cam kırığı batmayan, bundan dolayı günü veya tatili zehir olmayan yok gibidir. Ama şişe ya da teneke kutu üretiminin, bulundurulmasının, taşınmasının yasak olduğunu ben hatırlamıyorum.
Ama şimdi tırıvırı için böyle bir yasak var. Hatta bazı arkadaşların tırıvırı üretimi yapılan ağların neden alım satım ve dolaşımının serbest olduğu nu sorguladığını görüyoruz. Buna forumlarda tepki gösteren geçimini balıkçılıkla sağlayan esnaf arkadaşlar sonuna kadar haklı. Zira balıkçılık bizim için bir hobi ama o insanların ekmek teknesi. Ve tırıvırı üretimi yapılan ağlar özellikle gündüz avları için vazgeçilmezdir. Dolayısıyla bu ağların satışları serbest olmak zorundadır. Zaten üretim amacı da 1,5 metrelik tırıvırı için değil binlerce metrelik üretilecek profesyonel balıkçı ağları içindir.
Gelelim tırıvırı mevzusuna:
Tırıvırı nın bilinen zararları nelerdir, bu zararlar ortadan kaldırılabilirimi?
1)Tırıvırı av maksadının dışında da yani avcının kontrolünden çıktığında aktif olabilmekte ve varlığını devam ettirdiği süre boyunca ki bunun 200 yıl olduğu söylenmekte balıklar ve diğer su canlıları için tuzak oluşturmakta ve ölümlerine sebeb olmaktadır. Şüphesiz ki bu duruma müdahale edilmeli ve düzeltilmeli.
2)Doğaya vermeden doğadan alıyorsunuz. Yani doğal bir yem vermiyorsunuz. Klasik bir olta takımından daha fazla balık avlamak mümkün. Doğal yemlemeyle yaptığınız bir avda 10 balık avladıysanız meraya saçtığınız yemlerle 100 balığı beslemişsinizdir. Tırıvırı da sadece doğayı sömürüyoruz.
3)Bir diğeri özellikle malzeme imalatçısı ve satıcılarının işine gelmiyor. Tırıvırı oldukça ekonomik, ciddi paralara mal olan takımların satışını olumsuz etkiler. Yani av kartellerinin işine gelmiyor.
TIRIVIRIYLA DOĞAYA ZARAR VERMEDEN AVLANMAK MÜMKÜN MÜ?
Tabiî ki mümkün…
Bu satırları kaleme alırken şunun altını çizme ihtiyacı hissediyorum. Tırıvırı tutkunu değilim, böyle bir avı da çok zevkli bulmam ama her oltacı gibi hatta forum sitelerinde aleyhte yazanlarda da olduğu gibi çantamda tedbir amaçlı bulundurur, meranın durumuna göre iklim koşullarına göre hiçbir takımla sonuç alamazsam eve eli boş dönmemek için alternatif bir yöntem olarak belki denerim. Tırıvırı ile avcılık av eylemi için değil direk balık için yapılır. Halbuki av bir tutkudur ve çoğu avcı gibi bende av için totalde yaptığım harcamayı pazardan balık almak için yapsam yüzlerce kilo balık alır eve dönerim. Ama dert bu değil, dert doğa, temiz hava, oltayı elinde tutarken oltanın ucundaki trofenin vermiş olduğu titreşimin dalga boyları ve uyandırdığı heyecandır, doğaya karşı verilen mücadele ve tabiî ki bu mücadeleden galibiyetle çıkmak. Bu mücadelede günlerce galip olamazsanız doğadan aldığını haz pekiştiresiz kalır. Dolayısıyla bir avcı olarak eyleminizden mutlu olmazsınız ve stresiniz azalacak yerde artar ve daha da asabileşirsiniz. Buda istenmeyen bir sonuçtur. Ve tırıvırı ile bunlar mümkün olmaz. Heyecanlı değildir, mücadele yoktur, oltadaki titreşim çok yetersiz ve uyuz edicidir. Tek pozitif yönü bir pekiştireç olmasıdır. Tadmin edemez, telafi eder. Pekiştireç in önemini okuyucular arasında eğitim bilimlerine ilgi duyan, eğitimci olan ya da KPSS sınavına hazırlanan öğretmen adayları pekala bilirler. Olta balıkçılığı değişken oranlı bir tarifedir ve sönmeye karşı en etkilisidir.
Şimdi zararsız tırıvırı nasıl kullanılır bunu tartışalım:
1)En büyük zarar tırıvırı nın zeminde takılıp kopması dır.Bunun çok basit bir çözümü var. Tırıvırının arkasında çok sağlam ve en az 1mm’lik bir misina kullanacaksınız. 1mm lik bir misina her türlü takılan tırıvırıyı biraz yırtarak biraz sündürerek ve parçalayarak çıkarır. Tırıvırının su altında birkaç gözü takılır onlarda yırtılır. Su altında kalacak böyle bir tırıvırının tüm bedeniyle özel düğümlenmiş olması lazım. Bu imkansız olduğuna göre doğal olarak 1’lik misinayı koparacak şekildeki bir takılma çok düşük bir ihtimal velev ki olsa bile 1lik misinaya kopacak kadar güç uygulanmış bir tırıvı yapısı bozulmuş , sünmüş ,yırtılmış,gözleri kapanmış ve balıklar için tuzak olma ihtimali olabildikçe zayıflamıştır.Ama zayıf bir misinayla bunu denerseniz sitelerdeki resimlerin yenileri ortaya çıkar. Ve tepkilerin haklılığı vardır.Sizde balık avcısı değil balık katili olursunuz. Ayrıca tırıvırının değilde kurşunun takılmasıda söz konusudur.Bunun da çözümü güçlü bir misina kullanmaktır.Kalın bir misina her türlü kökü ve kayayı söker.Belki inşaat atıkları demir vs de başarısız olur onlara da kurşun takılmaz, tırıvırının bedeni takılır asılınca da yırtılarak yine gelir suda kalmaz.
2)Tırıvırı av yapabilmesi için su altında serbest olmalı ve sürüklenmemesi lazım.İstenmeyen manzaralar daha çok sürüklenen oltalarda olur.Dolayısıyla tırıvırı uzağa atılmamalı en fazla 5-6 metre mesafeye ya rat-kamış türü takımla bırakılmalı ve alırken yine aynı yerden dikey olarak kaldırılmalıdır.Varsa avı alır yırtılma ihtimali az olur, zamanla oluşan sünme süresi uzar ve en önemlisi takılıp suda kalma olasılığı % 5 in altındadır. Maalesef ki işi bilinçsizce yapanlar ki bizimde başlangıçta olmuştur ağırlığını artırarak daha uzağa attıklarını belki bir iki balık almış olabilirler ama kısa sürede oltanın yapısını bozduğunu görüyoruz. Yapısı bozulan takımla av yapamadığını doğayla inatlaştığını ve hırslanarak daha uzağa ve farklı meraları denediğini ve sonunda tırıvırıyı merada bırakarak bu tartışmalara sebep olduğunu görüyoruz. Bu arkdaşlar uzak denemeler yaparak aslında balık avlamak değil sünmüş bir tırıvırıyla sadece acaba kaçıncı atışta oltayı suda bırakırım denemesi yaptığını söyleye biliriz. Doğayla inatlaşarak ve beyhude atıp çekiyorlar. Balık yuvalarını da bozuyorlar. Görüldüğü gibi sorun tırıvırıda değil bilgisizlik te tecrübesizlikte hatta beceriksizlikte.
3)Tırıvırı yapısı çabuk bozulan bir takım.Yani her tırıvırı eğer balıkta yakalıyorsan 1-2 belki üçüncü avı yapar 4 olmaz.Dolayısıyla balık tutuma ömrü tamamlanmış bir malzemeyle yapılan denemler gereksizdir.Suda kalanlar işte bu malzemeler. Halbuki ikinci kez kullandıktan sonra onu kendimiz imha ederek ömrünü sonlandırmalıyız. Prensip itibari ile her avı yeni takımla yapmak gerekir.
4) İklim koşulları ve meranın durumu. Ben şahsen iğneli ve doğal takımlarla av yapabildiğim bir yerde tırıvırıyı elime bile almam. Bir kıymeti yok ki. Birde zaman mevhumu var. Zamanınız varsa tırıvırı’ya gerek yok. Bir, bir buçuk saat gibi bir zamanınız varsa denenebilir. Çünkü sonuç alırsınız. Kendi tercihimi söyleyeyim iç karada yaşıyorum her zaman denize gitmek mümkün olmuyor. Fırsat buldukça tatlı su göllerinde avlanıyorum. Ama sazan avcıları bilir tatlı suda su sıcaklığı 15 dereceyi aşağı düştü mü av zorlaşır hatta imkânsız hale gelir. Soğukkanlı bir canlı olan balıklar su ısısı düşünce vücut ısısı da düşer ve yemlenme ihtiyacı azalır. Normalde ortalama bir sazan balığı bulsa bir günde 100 adet mısır tanesi yiyebilir ama soğuk havada haftada birkaç mısır tanesiyle yaşamını sürdürebilir. Buz altındaki av görüntüleri beni de çok cezp ediyor ama oradaki balık türleri ve mera yapısı bizi aldatmasın, ben sazandan bahsediyorum. En sonunda bulunduğum bölgede ısı düşünce iki ay boş gidip geldim. Haftada 1-2 defa çıktım ve tam iki ay eli boş eve döndüm. Envai çeşit takım ve yem denedim olmadı. Tırıvırı ile sonuç aldım. Hiçbirini takmadım. Eskiyeni kendim imha ediyorum. Zaten soğuk bir havada gecelemek gibi bir şey mümkün değil.1-2 saatte bir tava balık alıp eve dönüyorum.
Şimdi bumu yasak olan. Yakalansam 750 milyon cezası varmış. Bu yasak ortaçağ engizisyon mahkemeleri kadar ilkel ve gereksiz. Klişe bir söz ama eğitim şart. Eğitimsizliğin bedelini ortaçağ gibi yasaklara sığınarak ödüyoruz. Bu yasakların arkasında Av malzemelerinin arkasındaki sermaye çevrelerinin de payı var.
5)Gelelim doğal bir yem olmaması meselesine. Bu açıdan olaya bakılınca tek yapay av aracı tırıvırıda değil, farklı bir sürü yapay yem çeşidi var. Burada bir düzenleme gerekirse tırıvırı için ağ gözleriyle ilgili düzenleme olabilir.Ben 35 mm aşağısını prensip olarak kullanmam.Bu ölçülerle İsrail sazanı denilen türlerin olgunları alınabiliyor.Bildiğim kadarıyla fazlada büyümüyor zaten.Bu ölçülere aynalı kolay düşmez düşse de geri bırakılmalı. Ayrıca mevsim sınırı konulmalı. Kış mevsiminde izin verilmeli.Bu mevsim dede zaten fazla ava çıkan olmaz, gece çıkılmaz ,gündüzler kısa, hava soğuk dolayısıyla bir avcı baskısından da söz edilemez.
Kısaca :Her şey bir eğitim ve bilinçlenme meselesi. Doğayı koruyacağız diye insanlara dünyayı dar etmenin bir anlamı yok .Erzurum İspirdeki ayı saldırıları sonucu yaşanan ölümlerden sonra katil ayıların öldürülmesi söz konusu olunca bazı sözde doğa severlerin ayı sevgisi nüksetmiş ve feveran etmişlerdi. Ayılara zarar veremezsiniz diye. Ve Erzurumlu avcılar o zaman gelin ayınıza sahip çıkın diye okkalı bir cevap vermişti.
Doğanın kıymetini ,avın kıymetini günlerce doğada kalıp kilometrelerce yol yaptığı halde ava ulamlaşamayan avcıdan daha iyi bilen olmaz.
Dolayısıyla gündemi işgal eden bu tırıvırı denen takım konusunda yasakçı bir zihniyetle yaklaşarak insanlara ceza keserek kimsenin kimse nin keyfini kaçırmaya ceza ödetmeye hakkı yoktur. Yapılacak şeyleri dört maddeyle özetliyorum.
1)Takımda kalın en az 1 lik misina kullanılmalı,
2)Su içinde sürüklemeden yakın mesafede aynı yere indirilip ordan dikey olarak kaldırılmalı
3)Eskimiş tırıvırı yı kendimiz imha edip sürekli yeni takımla avlanılmalı
4)Ağ gözlerine kanuni düzenleme getirilmeli ve mevsim sınırlandırılmasına gidilmeli. Hepsi bukadar
DOĞA HEPİMİZİN, HEPİMİZE YETER VE HEPİMİZ DOĞADA MİSAFİRİZ. Bu ölçüyü muhafaza edersek kimse doğanın yerine ev sahipliğine soyunmazsa bir sorunda kalmaz.
Amatör bir balıkçı, bir doğa sever, doğa tutkunu olarak forum sitelerinde tırıvırı aleyhinde yazılan ve aleyhte oluşturulan kamu oyu ve çıkarılan yasakları abartılı bulduğum için bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Tepki verecek arkadaşlar için hemen şunu belirtmeliyim. Bende en az sizin kadar çevreci, doğayla ilgili, hatta yukarıda belirttiğim gibi doğa tutkunu, yoğun iş hayatından da bulduğum her fırsatı kendimi doğaya atarak rahatlayan ve çevre konusunda ki entelektüel duyarlılıkları destekleyen bir kişiyim. Asla tırıvırı satışından ya da üretiminden geçimini sağlayan, ya da tırıvırı ile yapılan avı alışkanlık haline getirmiş ya da bundan hoşlanan bir kişi değilim. Ama bu konuda ortaya konulan çabaları iyi niyetli, entelektüel bir doğa bilinci olarak kabul etmekle birlikte abartılı buluyorum. Bu tavırlar çözüm için doğru tavır olmadığı gibi yasakçı bir yöntemde usul açısından doğru değildir. Şu anda yasak olmuş olmasına rağmen hala tartışılıyor olması da geçersiz bir yol olduğunun kanıtıdır. Ayrıca balık avıyla az buçuk uğraşmış herkesin yolu bir şekilde tırıvırı ile kesişmiş belki hala çantalarının bir köşesinde alternatif bir malzeme olarak bulunduğunu sanıyorum, bu forum sitelerini oluşturanların, hatta buralarda yazanların ve özellikle okuyanların şimdi ekran başından beni onayladıklarını duyar gibiyim.
Bu konuda ben olta ve zıpkın la avlanan birisi olarak su altında, profesyonel balık avlayan tekne veya gemilerden kasti yada kazara atılmış eski ağ parçalarına takılmış ölü balıkları gördüğümde yada tırıvırı denen ağ parçasına takılmış ve can vermiş balık yada su altı canlılarını gördüğümde içi cız eden birisiyim. Çoğu zaman avı bırakıp bu atıkları toplamaya başlamışımdır. Ebatı çok büyük olanlarda ise balıklara tuzak olabilecek yapıları bıçak la daha küçük parçalara ayırarak doğaya yardımcı olmaya çalışıyorum.
Tırıvırı mevzusundaki tartışmalar aslında her konuda olduğu gibi toplumsal cehaletimizin doğurduğu sorunlar. Neticede tırıvırı bir av aleti ve yanlış kullanıldığında doğa açısından problemli sonuçlar doğurmaktadır. Ama yasakçı zihniyetle çözülmez. Av tüfeği de bir av aleti ama onu insanlar cinayet içinde kullanıyor ya da kazara tüfekle oynayan bir çocuk istenmeyen sonuçları doğurabiliyor. Bunun sonucunda av tüfeği üretimini, satışını ya da bulundurmasını yasaklamalı mıyız? Kırmızı ışıkta geçmek yasak ama ama hala ışık ihlalinde kaynaklanan bir ton istenmeyen sonuç var ve engellenemiyor. Ee arabayı mı yasaklayalım, yola çıkmayı mı yasaklayalım… Piknik alanlarında sahillerde akarsularda ayağımıza teneke ya da cam kırığı batmayan, bundan dolayı günü veya tatili zehir olmayan yok gibidir. Ama şişe ya da teneke kutu üretiminin, bulundurulmasının, taşınmasının yasak olduğunu ben hatırlamıyorum.
Ama şimdi tırıvırı için böyle bir yasak var. Hatta bazı arkadaşların tırıvırı üretimi yapılan ağların neden alım satım ve dolaşımının serbest olduğu nu sorguladığını görüyoruz. Buna forumlarda tepki gösteren geçimini balıkçılıkla sağlayan esnaf arkadaşlar sonuna kadar haklı. Zira balıkçılık bizim için bir hobi ama o insanların ekmek teknesi. Ve tırıvırı üretimi yapılan ağlar özellikle gündüz avları için vazgeçilmezdir. Dolayısıyla bu ağların satışları serbest olmak zorundadır. Zaten üretim amacı da 1,5 metrelik tırıvırı için değil binlerce metrelik üretilecek profesyonel balıkçı ağları içindir.
Gelelim tırıvırı mevzusuna:
Tırıvırı nın bilinen zararları nelerdir, bu zararlar ortadan kaldırılabilirimi?
1)Tırıvırı av maksadının dışında da yani avcının kontrolünden çıktığında aktif olabilmekte ve varlığını devam ettirdiği süre boyunca ki bunun 200 yıl olduğu söylenmekte balıklar ve diğer su canlıları için tuzak oluşturmakta ve ölümlerine sebeb olmaktadır. Şüphesiz ki bu duruma müdahale edilmeli ve düzeltilmeli.
2)Doğaya vermeden doğadan alıyorsunuz. Yani doğal bir yem vermiyorsunuz. Klasik bir olta takımından daha fazla balık avlamak mümkün. Doğal yemlemeyle yaptığınız bir avda 10 balık avladıysanız meraya saçtığınız yemlerle 100 balığı beslemişsinizdir. Tırıvırı da sadece doğayı sömürüyoruz.
3)Bir diğeri özellikle malzeme imalatçısı ve satıcılarının işine gelmiyor. Tırıvırı oldukça ekonomik, ciddi paralara mal olan takımların satışını olumsuz etkiler. Yani av kartellerinin işine gelmiyor.
TIRIVIRIYLA DOĞAYA ZARAR VERMEDEN AVLANMAK MÜMKÜN MÜ?
Tabiî ki mümkün…
Bu satırları kaleme alırken şunun altını çizme ihtiyacı hissediyorum. Tırıvırı tutkunu değilim, böyle bir avı da çok zevkli bulmam ama her oltacı gibi hatta forum sitelerinde aleyhte yazanlarda da olduğu gibi çantamda tedbir amaçlı bulundurur, meranın durumuna göre iklim koşullarına göre hiçbir takımla sonuç alamazsam eve eli boş dönmemek için alternatif bir yöntem olarak belki denerim. Tırıvırı ile avcılık av eylemi için değil direk balık için yapılır. Halbuki av bir tutkudur ve çoğu avcı gibi bende av için totalde yaptığım harcamayı pazardan balık almak için yapsam yüzlerce kilo balık alır eve dönerim. Ama dert bu değil, dert doğa, temiz hava, oltayı elinde tutarken oltanın ucundaki trofenin vermiş olduğu titreşimin dalga boyları ve uyandırdığı heyecandır, doğaya karşı verilen mücadele ve tabiî ki bu mücadeleden galibiyetle çıkmak. Bu mücadelede günlerce galip olamazsanız doğadan aldığını haz pekiştiresiz kalır. Dolayısıyla bir avcı olarak eyleminizden mutlu olmazsınız ve stresiniz azalacak yerde artar ve daha da asabileşirsiniz. Buda istenmeyen bir sonuçtur. Ve tırıvırı ile bunlar mümkün olmaz. Heyecanlı değildir, mücadele yoktur, oltadaki titreşim çok yetersiz ve uyuz edicidir. Tek pozitif yönü bir pekiştireç olmasıdır. Tadmin edemez, telafi eder. Pekiştireç in önemini okuyucular arasında eğitim bilimlerine ilgi duyan, eğitimci olan ya da KPSS sınavına hazırlanan öğretmen adayları pekala bilirler. Olta balıkçılığı değişken oranlı bir tarifedir ve sönmeye karşı en etkilisidir.
Şimdi zararsız tırıvırı nasıl kullanılır bunu tartışalım:
1)En büyük zarar tırıvırı nın zeminde takılıp kopması dır.Bunun çok basit bir çözümü var. Tırıvırının arkasında çok sağlam ve en az 1mm’lik bir misina kullanacaksınız. 1mm lik bir misina her türlü takılan tırıvırıyı biraz yırtarak biraz sündürerek ve parçalayarak çıkarır. Tırıvırının su altında birkaç gözü takılır onlarda yırtılır. Su altında kalacak böyle bir tırıvırının tüm bedeniyle özel düğümlenmiş olması lazım. Bu imkansız olduğuna göre doğal olarak 1’lik misinayı koparacak şekildeki bir takılma çok düşük bir ihtimal velev ki olsa bile 1lik misinaya kopacak kadar güç uygulanmış bir tırıvı yapısı bozulmuş , sünmüş ,yırtılmış,gözleri kapanmış ve balıklar için tuzak olma ihtimali olabildikçe zayıflamıştır.Ama zayıf bir misinayla bunu denerseniz sitelerdeki resimlerin yenileri ortaya çıkar. Ve tepkilerin haklılığı vardır.Sizde balık avcısı değil balık katili olursunuz. Ayrıca tırıvırının değilde kurşunun takılmasıda söz konusudur.Bunun da çözümü güçlü bir misina kullanmaktır.Kalın bir misina her türlü kökü ve kayayı söker.Belki inşaat atıkları demir vs de başarısız olur onlara da kurşun takılmaz, tırıvırının bedeni takılır asılınca da yırtılarak yine gelir suda kalmaz.
2)Tırıvırı av yapabilmesi için su altında serbest olmalı ve sürüklenmemesi lazım.İstenmeyen manzaralar daha çok sürüklenen oltalarda olur.Dolayısıyla tırıvırı uzağa atılmamalı en fazla 5-6 metre mesafeye ya rat-kamış türü takımla bırakılmalı ve alırken yine aynı yerden dikey olarak kaldırılmalıdır.Varsa avı alır yırtılma ihtimali az olur, zamanla oluşan sünme süresi uzar ve en önemlisi takılıp suda kalma olasılığı % 5 in altındadır. Maalesef ki işi bilinçsizce yapanlar ki bizimde başlangıçta olmuştur ağırlığını artırarak daha uzağa attıklarını belki bir iki balık almış olabilirler ama kısa sürede oltanın yapısını bozduğunu görüyoruz. Yapısı bozulan takımla av yapamadığını doğayla inatlaştığını ve hırslanarak daha uzağa ve farklı meraları denediğini ve sonunda tırıvırıyı merada bırakarak bu tartışmalara sebep olduğunu görüyoruz. Bu arkdaşlar uzak denemeler yaparak aslında balık avlamak değil sünmüş bir tırıvırıyla sadece acaba kaçıncı atışta oltayı suda bırakırım denemesi yaptığını söyleye biliriz. Doğayla inatlaşarak ve beyhude atıp çekiyorlar. Balık yuvalarını da bozuyorlar. Görüldüğü gibi sorun tırıvırıda değil bilgisizlik te tecrübesizlikte hatta beceriksizlikte.
3)Tırıvırı yapısı çabuk bozulan bir takım.Yani her tırıvırı eğer balıkta yakalıyorsan 1-2 belki üçüncü avı yapar 4 olmaz.Dolayısıyla balık tutuma ömrü tamamlanmış bir malzemeyle yapılan denemler gereksizdir.Suda kalanlar işte bu malzemeler. Halbuki ikinci kez kullandıktan sonra onu kendimiz imha ederek ömrünü sonlandırmalıyız. Prensip itibari ile her avı yeni takımla yapmak gerekir.
4) İklim koşulları ve meranın durumu. Ben şahsen iğneli ve doğal takımlarla av yapabildiğim bir yerde tırıvırıyı elime bile almam. Bir kıymeti yok ki. Birde zaman mevhumu var. Zamanınız varsa tırıvırı’ya gerek yok. Bir, bir buçuk saat gibi bir zamanınız varsa denenebilir. Çünkü sonuç alırsınız. Kendi tercihimi söyleyeyim iç karada yaşıyorum her zaman denize gitmek mümkün olmuyor. Fırsat buldukça tatlı su göllerinde avlanıyorum. Ama sazan avcıları bilir tatlı suda su sıcaklığı 15 dereceyi aşağı düştü mü av zorlaşır hatta imkânsız hale gelir. Soğukkanlı bir canlı olan balıklar su ısısı düşünce vücut ısısı da düşer ve yemlenme ihtiyacı azalır. Normalde ortalama bir sazan balığı bulsa bir günde 100 adet mısır tanesi yiyebilir ama soğuk havada haftada birkaç mısır tanesiyle yaşamını sürdürebilir. Buz altındaki av görüntüleri beni de çok cezp ediyor ama oradaki balık türleri ve mera yapısı bizi aldatmasın, ben sazandan bahsediyorum. En sonunda bulunduğum bölgede ısı düşünce iki ay boş gidip geldim. Haftada 1-2 defa çıktım ve tam iki ay eli boş eve döndüm. Envai çeşit takım ve yem denedim olmadı. Tırıvırı ile sonuç aldım. Hiçbirini takmadım. Eskiyeni kendim imha ediyorum. Zaten soğuk bir havada gecelemek gibi bir şey mümkün değil.1-2 saatte bir tava balık alıp eve dönüyorum.
Şimdi bumu yasak olan. Yakalansam 750 milyon cezası varmış. Bu yasak ortaçağ engizisyon mahkemeleri kadar ilkel ve gereksiz. Klişe bir söz ama eğitim şart. Eğitimsizliğin bedelini ortaçağ gibi yasaklara sığınarak ödüyoruz. Bu yasakların arkasında Av malzemelerinin arkasındaki sermaye çevrelerinin de payı var.
5)Gelelim doğal bir yem olmaması meselesine. Bu açıdan olaya bakılınca tek yapay av aracı tırıvırıda değil, farklı bir sürü yapay yem çeşidi var. Burada bir düzenleme gerekirse tırıvırı için ağ gözleriyle ilgili düzenleme olabilir.Ben 35 mm aşağısını prensip olarak kullanmam.Bu ölçülerle İsrail sazanı denilen türlerin olgunları alınabiliyor.Bildiğim kadarıyla fazlada büyümüyor zaten.Bu ölçülere aynalı kolay düşmez düşse de geri bırakılmalı. Ayrıca mevsim sınırı konulmalı. Kış mevsiminde izin verilmeli.Bu mevsim dede zaten fazla ava çıkan olmaz, gece çıkılmaz ,gündüzler kısa, hava soğuk dolayısıyla bir avcı baskısından da söz edilemez.
Kısaca :Her şey bir eğitim ve bilinçlenme meselesi. Doğayı koruyacağız diye insanlara dünyayı dar etmenin bir anlamı yok .Erzurum İspirdeki ayı saldırıları sonucu yaşanan ölümlerden sonra katil ayıların öldürülmesi söz konusu olunca bazı sözde doğa severlerin ayı sevgisi nüksetmiş ve feveran etmişlerdi. Ayılara zarar veremezsiniz diye. Ve Erzurumlu avcılar o zaman gelin ayınıza sahip çıkın diye okkalı bir cevap vermişti.
Doğanın kıymetini ,avın kıymetini günlerce doğada kalıp kilometrelerce yol yaptığı halde ava ulamlaşamayan avcıdan daha iyi bilen olmaz.
Dolayısıyla gündemi işgal eden bu tırıvırı denen takım konusunda yasakçı bir zihniyetle yaklaşarak insanlara ceza keserek kimsenin kimse nin keyfini kaçırmaya ceza ödetmeye hakkı yoktur. Yapılacak şeyleri dört maddeyle özetliyorum.
1)Takımda kalın en az 1 lik misina kullanılmalı,
2)Su içinde sürüklemeden yakın mesafede aynı yere indirilip ordan dikey olarak kaldırılmalı
3)Eskimiş tırıvırı yı kendimiz imha edip sürekli yeni takımla avlanılmalı
4)Ağ gözlerine kanuni düzenleme getirilmeli ve mevsim sınırlandırılmasına gidilmeli. Hepsi bukadar
DOĞA HEPİMİZİN, HEPİMİZE YETER VE HEPİMİZ DOĞADA MİSAFİRİZ. Bu ölçüyü muhafaza edersek kimse doğanın yerine ev sahipliğine soyunmazsa bir sorunda kalmaz.