Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için forumka kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

GÖZDEN KAÇAN KRİTİK DENGELER

C.POLAT

Daimi Üye
Katılım
1 May 2010
Mesajlar
526
Tepkime puanı
19
Puanları
18
Adı
Cem POLAT
Alıntıdır



Avustralya diğer kıtalara nazaran daha farklı yapıda bitki örtüsüne ve hayvan türlerine sahip kılınmıştır. Meselâ arslan, kaplan gibi etle beslenen hayvanlar bu kıtada yoktur. Sadece bu kıtaya has -bazıları kısmen komşu bölgelerde de bulunabilen- kanguru, koala gibi keseli memeliler ile bazı kuş türleri dikkatleri bu ülkeye çekmektedir. Yırtıcıların olmadığı bu ülkede, hayvanların düşmanlarından kaçma gibi bir davranışları da yoktur. Avustralya Batılılar tarafından keşfedildikten sonra, göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri daha önce bu kıtada hiç yaşamamış yeni hayvan türlerinin mevcut ekolojide sebep olduğu tahribat, bugün çok büyük boyutlara ulaşmıştır; bilim adamları bu ekolojik felâkete çareler bulmaya çalışmaktadır.




Avustralya'ya sonradan getirilen hayvanlardan birisi, yırtıcı bir kara kurbağası türü olan şeker kamışı gece kurbağasıdır (Bufo marinus). Tabiî olarak Güney ve Orta Amerika'da yaşayan bu kurbağadan yaklaşık 100 adet, 1935 yılında Havai'den Avustralya'nın kuzey sahilinde bulunan Gordanval'e getirilir. Bunun sebebi, Avustralya'da yaygın bulunan ve şeker kamışı tarlalarında verimi azaltan bir böcek türünden korunma düşüncesidir. Bu kurbağalar sayesinde böcekler ortadan kalkacak ve şeker kamışı verimi artacaktır!

Çok geçmeden kurbağaların Avustralya'da şeker kamışı verimini artırmadığı tespit edilir; fakat ok yaydan çıkmıştır. Kurbağaların bu yeni ülkede şeker kamışı zararlısı böcekleri yemediği gibi, her türlü küçük kertenkele, yılan, kurbağa, fare, salyangoz gibi karada ve suda yaşayan hayvanı yemeye başlaması tehlikenin başlangıcı oldu. Ayrıca kanalizasyonlardaki insan artıklarıyla beslenmeye alışmış kurbağalar da, gerçek bir felâketin habercisi olmuştu. Neticede bu kurbağalar tifo hastalığı yapan Salmonella bakterisinin yayılmasında büyük rol oynadı. Bu kurbağaların her şeyi yemelerinden dolayı, şu ân Avustralya'da birçok hayvan nesli tükenmeye başladı. Sıkıntılar bununla da kalmadı, normal kurbağalardan çok daha hızlı üreme ve gelişmelerinden dolayı bu kurbağalar, kısa zamanda kuzey sahillerindeki bütün sulak alanları işgal etti. Bu da ülkenin yerli kurbağa topluluklarının azalmasına sebep oldu. Bu istilâ her yıl yaklaşık 1,3 km hızla Avustralya'nın kuzeyinden batı bölgelerine doğru devam etmektedir. Tehlike bununla da kalmaz. Bu kurbağaların yumurtaları zehirli olduğu gibi, yavruları da zehirlidir; ayrıca başlarının iki yanında süt renginde zehirli bir salgı yapan büyük parotoid bezleri bulunur. Bu salgı çok zehirli olduğundan, kurbağayı yemek isteyen hayvanları çok kısa sürede öldürmektedir. Zehir deriden, burundan veya ağızdan girdikten sonra hemen vücuda yayılabilmektedir. Bu sebepten bu kurbağaların yayıldığı bölgelerdeki kuşlar ve memeli hayvanlar başta olmak üzere birçok hayvan türünün nesli azalmaktadır. Son zamanlarda bu kurbağaların Avustralya'daki meşhur Kakadu Millî Parkı'na kadar ulaştıkları anlaşılmıştır. Bu bölgede bulunan keseli kedinin (Dasyurus hallucatus) ve büyük bir kertenkele türünün (Varanus varius) yavrularını yiyerek onların neslini de -bilhassa kuzey bölgesinde- tehlikeye sokmuştur.

Kısacası, şeker kamışı kurbağası artık bir çevre zararlısıdır. Maalesef Avustralya Devleti şu âna kadar kurbağaları araziden, onların yumurtalarını da sudan toplamaktan başka bir kontrol sistemi bulabilmiş değildir. Yaklaşık 24 cm boya ve bir kg ağırlığa ulaşabilen bu iri kurbağa 15 yıl kadar yaşamaktadır. Bu kara kurbağaları, diğer kurbağalardan farklı olarak, su içmeden, derilerinden vücutlarına su alabilmektedir; böylece kurak bölgelerde küçük bir damlayı bile deriden emebilirler. Ancak derinin suya olan geçirgenliğinde tam bir kontrol olmadığından bu kurbağalar, yaşadıkları bölgeyi su basacak olursa, vücutlarına giren aşırı sudan; çok kurak olduğunda da tam aksine su kaybından ölürler.

Bu kurbağalar genellikle yağışlı sezonları seçmesine rağmen, her sezon ürer. Avustralya'nın yerli kurbağa türleri bir sezonda en çok 1.000–2.000 arasında yumurta bırakırlarken, beş yıl kadar aktif üreyebilen bu türün ergin dişileri, bir sezonda 8.000–50.000 yumurta bırakmaktadır. Bu kurbağalar, yumurtalarını yavaş akan sulara bırakır ve lârvalar iki-üç gün içinde yumurtalardan çıkar. Gelişmeleri dört-sekiz hafta içinde tamamlanan yavrular, bir yıl içinde ergin hâle gelir.



Avustralya'da yapılan hatalardan biri de, 1855 yılında av partileri düzenlemek için Avrupa'dan kızıl tilkinin (Vulpes vulpes) getirilmesidir. 1870 yılına doğru kızıl tilki Avustralya'nın belli bir bölgesinde yaşayan bir tür hâline gelmiş, 100 yıl içinde, iklimin de müsait olmasıyla neredeyse bütün Avustralya'ya yayılmıştır. Kızıl tilki; kurak, dağlık vs. her türlü ortama kolayca uyum göstermekte, ormanlık ve ziraat arazilerinden başka hayvancılık yapılan bölgeleri de istilâ etmektedir. Bu hayvan, genellikle küçük hayvanları tercih etmesine rağmen, böcek ve meyve de yemektedir. Bu türün dişi ve erkekleri bir yıl içinde üreyebilecek hâle gelmektedir. Bu tilki türüne mensup dişiler, ağustos ve eylül aylarında ortalama dört yavru doğurur ve sonbaharın sonuna doğru yavrular ailelerinden ayrılır. Bu tilkilerin, dingo isimli köpek türünden başka tabiî bir düşmanı da olmadığından, tuzak kurmak veya avlanmak yoluyla sayıları bir türlü azaltılamamıştır.

Kızıl tilkilerin gıdası olan keseli memelilerden tavşankulaklı bandikutun (Macrotis lagotis), toprak üstü yuva yapan kuş türlerinin ve yeşil kaplumbağaların sayısı hızla azalmaktadır. Ayrıca küçük yapılı kangurular ve gece papağanları da önemli derecede tahribata maruz kalmıştır. Çiftliklere saldırarak kuzu, oğlak ve tavuklara zarar veren kızıl tilkiler, kuduz mikrobunu taşımalarından dolayı kuduzun yayılmasında da önemli rol oynamıştır. Kızıl tilkinin tabiattan temizlenip Avustralya'nın eski hâline dönüştürülmesi için, tilki avlayanlara mükâfat verilmiş; ama yine de bu hayvan türünün yayılması engellenememiştir. Bu hayvan türü, zehirli yiyeceklerle zehirlenerek öldürülmeye çalışılmışsa da, tabiatta yaşayan diğer faydalı hayvanlara büyük zarar verilmiştir.

Bilim adamları yoğun bir şekilde tilkilerin çoğalmasını engelleyici, fakat yaban hayatına zarar vermeyen metotlar (aşı ile hamile kalmalarının engellenmesi gibi) geliştirmeye çalışmaktadır. Dingoların bulundukları yerlerde tilkilerin bulunmamasından dolayı, bilim adamları dingoların tilkilerin kontrol edilmesinde kullanılabileceğini düşünüyor. Fakat bunda da tam başarı sağlanamamıştır.

Arabistan'dan ve Asya steplerinden tanıdığımız develer de Avust*ralya'nın yerli hayvanı değildir; bu hayvanlar, 1840–1907 yılları arasında Hindistan, Çin, Moğolistan ve Arabistan gibi bölgelerden ülkenin orta ve batı bölgelerine getirilmiştir. Taşıma vasıtası olarak, demir yollarının ve telgraf hatlarının inşasında kullanılan develerin sayısı 1920 yılında 20.000 kadardı. Fakat 1930 yılından sonra demir yollarının ve kara yollarının yaygınlaşması, onlara duyulan ihtiyacı azalttı. Mayıs ile ekim arasında üreyen develerin hamileliği 13 ay, yavrunun bakımı ise 18 ay sürmektedir. 30 senede üreme yaşına gelen develer 50 yıl kadar yaşamaktadır.

Develer kontrol dışı bırakılınca kuzey Avustralya'nın tabiî ortamına dağılmış; ilerleyen zamanlarda da bütün ırkların melezi olan yeni bir Avustralya devesi ortaya çıkmıştır. Hâlen 500.000'den fazla devenin bilhassa batı bölgelerinde bulunduğu tahmin edilmektedir. Develerin tuz ihtiyacı çok yüksek olduğundan, bu hayvanlar normal bitkilerin hâricinde tuzlu bitkileri hattâ dikenli bitkileri de çok rahat yiyebilmekte ve su yokluğunda, ihtiyaçlarını yedikleri bitkilerden karşılamaktadır. Çok susamış bir deve 200 litre suyu üç dakikada içebilmektedir. Bu hayvanlar, bilhassa kurak sezonlarda su ihtiyacını ağaçlardan karşıladıklarından, birçok ağaç türü yüksek derecede zarar görmüştür. Bu durum zaten nesilleri tehlike altında bulunan keseli memelilerin (meselâ bir keseli fare türü Dasycercus hillieri) varlığını tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca hayvanlarda zatürre ve şarbon hastalığının da yayılmasına sebep olmaktadır. Develer diğer hayvanlara göre kurak bölgelerde de çok rahat yaşayabildiklerinden çok yoğunlaşmışlardır. Böyle olmakla birlikte develerin tabiata sonradan dağılan hayvanlar arasında en az zarar verenler olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü bulunup yok edilmeleri diğer hayvanlara göre daha kolaydır.

Avustralya'ya insan eliyle getirilen hayvanların son iki yüz yıl içinde ülkenin bitki ve hayvan topluluklarında ciddi farklılaşmalara ve zararlara sebep oldukları görülür. Başlangıçta 17. yüzyılda tavşan ve fareleri kontrol etme maksadıyla getirilen evcil kedi (Felis catus) 1850'li yıllarda vahşileşerek yağmur ormanları dışında her yere yayılır. Tavşanlar başta olmak üzere kuş, kertenkele, kurbağa, balık, böcek gibi türlerle beslenen kediler Avustralya'da çok büyük zararlara sebep olmuştur Kırmızı başlıklı küçük papağanların ve küçük keseli memelilerin bir kısmı hızla azalmakta ve yok olmaya doğru gitmektedir. Bu kedi türüyle yayılan kuduz, toksoplasmosis ve sarcosporidiosis gibi bulaşıcı hastalıklar işin diğer bir acı yönünü oluşturmaktadır.

Benzer şekilde Avrupa tavşanı (Oryctolagus cuniculus), manda (Bubalus bubalis), keçi (Capra hircus), yabanî at (Equus caballus) ve yabanî eşek (Equus asinus) gibi hayvanlar 18 ve 19. yüzyıllarda değişik vesilelerle Avustralya'ya taşınmıştır. Geldiklerinde gıda bolluğu, düşmanlarının yokluğu, ortamın müsait olması gibi durumlar bazı türlerin hızlı çoğalmasını netice vermiş; bu da ülkenin ekolojik dengesini alt üst etmiştir.

Mandalar sulak ortamlarda bol bitki yiyerek beslenir. Bir erkek manda günde 30 kilo kuru bitki yiyebilmektedir. Aşırı çoğalan mandalar Avustralya'da sulak alanların yapısını neredeyse tamamen değiştirmiştir. Bu hayvanların sulak alanlar arasında oluşturdukları kanallar, tuzlu su ile tatlı su havuzcuklarının birbirine karışmasına sebep olmuş, bu da tatlı su balıklarının tuzdan, tuzlu su balıklarının da tatlı sudan ölmelerine yol açmıştır. Aynı şekilde bitkiler de tatlı ve tuzlu değişmesine bağlı olarak yok olunca erozyon başlamış, sulak alanlarda oluşan çamur sebebiyle timsahlar, barramundi balıkları, kurbağalar ve su kuşları azalmıştır.

Avustralya'da bu şuursuz davranışların yol açtığı çevre tahribatı başlangıçta masum sebeplere dayanıyordu. Hiç kimse işlerin bu boyuta gelip, koca bir kıtanın bitki örtüsünün ve hayvan türlerinin bu denli zarar göreceğini tahmin edemezdi. Bir keçiyi, bir kediyi getirmede nasıl bir yanlış olabilirdi ki!? Avustralya'daki masumane düşüncelerle yapılan, kedi-fare arasındaki basit bir gıda zinciri münasebetinin daha sonra aldığı hâl düşündürücü değil mi?

Münevver Elif İsman

Bu yazıyı okuyunca çok masumane niyetlerle memleketimizde göllerimize bırakılan akvaryum balıklarının veya devlet eliyle göletlere bırakılan balıkların yaptıkları zararlar hakkında okuduğum yazılar aklıma geldi.Denge koyucu bunu çok hassas teraziyle yapmış insanların en ufak müdahalesi önü alınamaz zararlar meydana getirmekte,çevre bilinci yüksek bireylerin çoğalması dileğiyle sağlıcakla kalın.. :)
 

ishak BALLICA

Daimi Üye
Katılım
7 May 2010
Mesajlar
823
Tepkime puanı
183
Puanları
43
Adı
İshak Ballıca
Sevgili Cem, sabahtan vaktim varken bu uzun ama oldukça faydalı paylaşımını dikkat ile okudum...

Hakikaten de yüce yaratan öyle bir denge yaratmış ki, dışarıdan buna yapılan en küçük bir müdahele adeta tıkır tıkır bir saat gibi işleyen dengeyi tamiri mümkün olamıyacak tarzda bozulmasına yol açıyor...
 

Hür MOL

Aktif Üye
Katılım
28 May 2010
Mesajlar
249
Tepkime puanı
28
Puanları
18
Yaş
61
Konum
İzmir
Adı
Hür MOL
Sevgili Cem, çok güzel bir paylaşım olmuş, emeğine sağlık. Hakikaten doğadaki bu dengeye saygı duymak lazım değil mi?
Sağlıkla Kal.
 

beyhan

Aktif Üye
Katılım
3 Haz 2010
Mesajlar
301
Tepkime puanı
2
Puanları
16
Yaş
59
Konum
bursa
Adı
beyhan karaca
güzel bi paylaşım iyi yönde yapılan müdahele demekki her zaman iyi olmuyo tabiatta her kıtanın kendine özgü hayvanı var taşımak getirmek yanlış doğaya kolay gelsin teşekkürler
 

C.POLAT

Daimi Üye
Katılım
1 May 2010
Mesajlar
526
Tepkime puanı
19
Puanları
18
Adı
Cem POLAT
Sevgili Cem, sabahtan vaktim varken bu uzun ama oldukça faydalı paylaşımını dikkat ile okudum...

Hakikaten de yüce yaratan öyle bir denge yaratmış ki, dışarıdan buna yapılan en küçük bir müdahele adeta tıkır tıkır bir saat gibi işleyen dengeyi tamiri mümkün olamıyacak tarzda bozulmasına yol açıyor...
Sevgili Cem, çok güzel bir paylaşım olmuş, emeğine sağlık. Hakikaten doğadaki bu dengeye saygı duymak lazım değil mi?
Sağlıkla Kal.
güzel bi paylaşım iyi yönde yapılan müdahele demekki her zaman iyi olmuyo tabiatta her kıtanın kendine özgü hayvanı var taşımak getirmek yanlış doğaya kolay gelsin teşekkürler
Hepinize konuya katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ederim,sizlerinde dediği gibi yaratıcının kainata koyduğu dengeye saygı duymak ve ona müdahele etmemek en doğrusu olsa gerek,doğanın dengesine saygı duyulduğu günleri görebilmek umuduyla hoşçakalın:):)
 

zafersat

Aktif Üye
Katılım
18 May 2010
Mesajlar
169
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
41
Konum
K.K.T.C./Girne
Adı
Zafer SATILMIŞ
Cem bey çok yararlı bir paylaşım ve ne yazık ki ülkemiz iç sularındada bunun örneklerine rastlamak mümkün israil sazanı ve perch. İsrail sazanı nasıl yayılmış bir fikrim yok ama perch'ü ticari kaygılarla bildik bir malzeme tedarik firmasının sularımıza kontrolsüzce bıraktığını ve hala önünün alınamadığını biliyorum.
 

C.POLAT

Daimi Üye
Katılım
1 May 2010
Mesajlar
526
Tepkime puanı
19
Puanları
18
Adı
Cem POLAT
Cem bey çok yararlı bir paylaşım ve ne yazık ki ülkemiz iç sularındada bunun örneklerine rastlamak mümkün israil sazanı ve perch. İsrail sazanı nasıl yayılmış bir fikrim yok ama perch'ü ticari kaygılarla bildik bir malzeme tedarik firmasının sularımıza kontrolsüzce bıraktığını ve hala önünün alınamadığını biliyorum.
İnsanlık iki liralık menfaat için dünyayı mahvediyor..:)