Çağatay Yılmaz
Aktif Üye
- Katılım
- 30 Nis 2010
- Mesajlar
- 201
- Tepkime puanı
- 6
- Puanları
- 18
- Yaş
- 50
- Adı
- Çağatay Yılmaz
Bu hafta sonu, forumumuz üyesi olmayan hatta internet ile arası hiç olmayan sevgili av partnerim ve dostum Bumin ile birlikte kendimize fırsat yaratıp, İzmir, Çeşme'de çupraların peşinden koşturduk. Ancak, bu sefer kondisyonumuz yeterli olmadı, gönlümüzden geçen neticeyi de tam olarak alamadık. 
Sabah, 05.40 gibi oltalamaya başladık. Hava kapalı ve yağmurluydu. Zaten yağmur bütün gün peşimizi hiç bırakmadı. Rüzgar, ağırlıklı olarak lodos esti ama bunun yanı sıra gün boyu da ara ara döndü durdu. Deniz, öğle saatlerine kadar sakin olmasına rağmen özellikle öğle saatlerinden sonra akıl sır ermeyecek bir dip akıntısı oluştu. Öyle ki bir an kendimizi Fırat nehrinde oltalıyor zannettik.
Yem olarak sadece yengeç kullandık. Zira, çupra avında özelikle Haziran ayına kadar, yengecin yanında mamun’u da tercih etmemize rağmen, havanın yağmurlu geçeceğini bildiğimizden ve bu sebepten elde kamış beklemeyi pek tercih etmeyeceğimizden dolayı böyle bir seçim yaptık. Her birimiz üçer kamışla avlandık. Bumin, klasik 3’lü takımı tercih etti, ben ise çeşit yaptım. Klasik üçlü takımın yanı sıra tek iğne gezer kurşunlu takım da kullandım. Takımlarımızda beden ve köstek olarak, 0.40 misina (bendeki Gorilla FC, Bumin’deki normal cinsinden) ve iğne olarak da ağırlıklı olarak Mustad 496-1/0 olmak üzere aynı markanın 505 serisinin 1 ve 1/0 ebatlarını da diğer kamışlarda zaman zaman kullandık.
Denizde, yengeci dahi didiklemeye meraklı, kırıntı balık camiasından eser yoktu. Tam olarak emin olamamakla birlikte, sanırım lidaki bile pek gezinmiyordu. Özellikle sabah suyundan çok ümitli olmamıza rağmen, saatlerce oltalarımızı yoklayan balık olmadı. Ancak, sabırla beklemeyi tercih ettik
Sıklıkla atıştıran yağmurdan dolayı, genelde benim emektar arabanın bagaj kapağının altında beklemek zorunda kaldık. Yaşadığımız bu zorunluluğu, çekilir hale getirmek için benim bagaj kafede bol bol neskayfe içip, ciharo tellendirdik.
Saat 11.00.'e kadar her ikimizin kayda değer vuruş sayısı sanırım üç ya da dördü geçmedi. Bu anlamda aslında pek verimli bir gün geçirdiğimizi söyleyemem. Zira mera da aslında çok verimli bir mera değildi. Kamışların başında devamlı duramadığımızdan dolayı biz yetişene kadar o vuruşlar da kaçtı gitti. Saat 11.30'a doğru, Bumin'in kamışı kuvvetlice sarsıldı. Biz kamışın yanına gidene kadar, sarsılmaların ardı arkası kesilmeyince, tamam dedik zokayı yuttu bu muhterem.
Bumin balığı mendireğin kıyısına kadar getirdi. Ben balığı görür görmez, yanımızda kepçe olmadığından dolayı tam hamle yapıp, misinayı elime alayım diyordum ki Bumin benden erken davrandı, kamışı kaldırıp balığı mendireğin üstüne aldı, ancak daha yere koyamadan 3,90'lık surf kamış orta yerinden çat diye kırılıp ikiye ayrıldı.
Hemen balığa hamle yapıp onu sağlama aldım. Bumin, o anda balığa mı sevinse, kırılan kamışa mı üzülse ne yapacağını şaşırdı. Hayır, hayvan güzel bir hayvan ama öyle kantar yüküyle değil ki ağırlığı. Av sonrası tartmadık ama bizim tahminimiz, 1 kilo ağırlığa anca anca yaklaşan bir balık. Bir kamış bu kadar net ağırlığı taşıyamayacaksa neyi taşıyacak ki?
Tam balığı, buzluğa derdest etmiştik ki daha 5 dakika bile geçmeden önce Bumin'in diğer kamışı, sonra benim kamışlarımdan biri sarsıldı. Bu çupra cemaati genelde alay gezdiğinden, diğer arkadaşları da yemlere saldırmıştı besbelli. Benimkine yetiştiğimde, iş işten geçmişti. Ancak, Bumin'in oltasına dadanan kendini kurtaramamıştı. Bumin, herhalde diğer balığın heyecanını atamamış ve adrenalin seviyesi düşmemiş olacak ki makineye biraz fazla yüklenip, balığın gücüne göre freni göz ardı edince, balık 0.40'lık misinayı patlattı ve kurtuldu. Biraz moralimiz bozulacak gibi olsa da gidenin arkasından ağlayacak halimiz yoktu. Biz nasıl yakalamak için çabalıyorsak, kurtulmak da onun zanaatıydı. Olsa olsa, bundan ders çıkarmak durumundaydık. Bu nedenle, bir sonraki kıyı avımıza, meditasyon ve yoga yaparak hazırlanma kararı aldık. Bundan sonraki sloganımızı da , balık vurması hiçbir şey, sakinlik ise herşey olarak belirleme kararı aldık.
Yaklaşık, saat 13.00.' e kadar yerimizden ayrılmadık. Ancak, yukarıda anlattığım son fasıldan sonra da hareketlilik bıçak gibi kesilmişti. Şartlar normal olsa, niyetimiz akşama kadar olduğumuz yerden ayrılmamaktı. Ancak, en başta yazdığım gibi, bu saatlerden sonra çok şiddetlenen dip akıntısı, oltalamayı adeta bir işkence haline getirdi. Hani bir nehirde avlanırsınız da baraj kapakları aniden açılır, aynen o vaziyet bir durum oluştu. Her ikimiz de, denizde bu kuvvette bir akıntı oluşmasına akıl sır erdiremedik. Üstelik akıntının belli bir yönü de yoktu, bir sağdan vuruyordu bir soldan. Bu akıntılar sırasında, deniz bir kabarıyor bir çekiliyordu. Öyle ki, en sonunda sular, hemen yanı başımızdaki benim emektar arabanın kapısından içeri girecek kadar yükselince, arabanın yerini değiştirmek zorunda kaldık.
Yanımızda telli akıntı kurşunu da olmayınca, aralarında olabildiğince mesafe bırakmamıza rağmen takımlar sürekli birbirine dolanmaya başladı ve mecburen toparlanıp, o bölgeyi terk etmek durumunda kaldık. Daha sonra keşif için denediğimiz farklı bölgelerdeki iki farklı mera da dip yapısından dolayı, takımları mahvedince, saat 17.30 suları avı sonlandırıp İzmir'e dönüşe geçtik.
Bu avımızın talihlisi sevgili dostum Bumin'i, özellikle son zamanlardaki şanssızlığını da kırmış olduğu için, tebrik ediyorum.
Kendim için de bu hafta böyle geçti, artık önümüzdeki haftalara bakacağız diyebiliyorum.
Bizde bu çupra sevdası olduğu sürece kasım ayının sonlarına kadar nasılsa haftalar tükenmez.
Topu topu üç kare fotoğrafımız var. Bu haftaki avda benim fotoğrafım yok, zaten balığım da yok. Bilinçli bir şey değil ama kendiliğinden de olsa bu avda fotoğraf hak edenin oldu.
Balığın fotoğrafına dikkat ederseniz, kuyruk yapısı (gövdeye göre küçüklüğü) ve yanaklarında al işaret bulunmaması itibariyle çiftlik firarisi izlenimi veriyor ki bence öyle. Ancak, bölgede çok yakında çiftlik olmadığı gibi, çiftlik balıklarını genelde bu kadar büyütmeden hasat ederler. Fakat aldığım bir başka duyuma göre çiftlikler ihraç partileri için, porsiyonluk boydan daha iri balık da yetiştiriyorlarmış. Belki yeni belki de uzun zaman önce çiftlikten kaçtı, sonra doğal ortamda büyüdü ama vücudunda havuz döneminden kalma nişanları hep taşıdı. Her neyse ne, sonuçta Bumin'e nasip oldu bence çok da iyi oldu.
Hepinize bereketli avlar dilerim.



Sabah, 05.40 gibi oltalamaya başladık. Hava kapalı ve yağmurluydu. Zaten yağmur bütün gün peşimizi hiç bırakmadı. Rüzgar, ağırlıklı olarak lodos esti ama bunun yanı sıra gün boyu da ara ara döndü durdu. Deniz, öğle saatlerine kadar sakin olmasına rağmen özellikle öğle saatlerinden sonra akıl sır ermeyecek bir dip akıntısı oluştu. Öyle ki bir an kendimizi Fırat nehrinde oltalıyor zannettik.
Yem olarak sadece yengeç kullandık. Zira, çupra avında özelikle Haziran ayına kadar, yengecin yanında mamun’u da tercih etmemize rağmen, havanın yağmurlu geçeceğini bildiğimizden ve bu sebepten elde kamış beklemeyi pek tercih etmeyeceğimizden dolayı böyle bir seçim yaptık. Her birimiz üçer kamışla avlandık. Bumin, klasik 3’lü takımı tercih etti, ben ise çeşit yaptım. Klasik üçlü takımın yanı sıra tek iğne gezer kurşunlu takım da kullandım. Takımlarımızda beden ve köstek olarak, 0.40 misina (bendeki Gorilla FC, Bumin’deki normal cinsinden) ve iğne olarak da ağırlıklı olarak Mustad 496-1/0 olmak üzere aynı markanın 505 serisinin 1 ve 1/0 ebatlarını da diğer kamışlarda zaman zaman kullandık.
Denizde, yengeci dahi didiklemeye meraklı, kırıntı balık camiasından eser yoktu. Tam olarak emin olamamakla birlikte, sanırım lidaki bile pek gezinmiyordu. Özellikle sabah suyundan çok ümitli olmamıza rağmen, saatlerce oltalarımızı yoklayan balık olmadı. Ancak, sabırla beklemeyi tercih ettik
Sıklıkla atıştıran yağmurdan dolayı, genelde benim emektar arabanın bagaj kapağının altında beklemek zorunda kaldık. Yaşadığımız bu zorunluluğu, çekilir hale getirmek için benim bagaj kafede bol bol neskayfe içip, ciharo tellendirdik.
Saat 11.00.'e kadar her ikimizin kayda değer vuruş sayısı sanırım üç ya da dördü geçmedi. Bu anlamda aslında pek verimli bir gün geçirdiğimizi söyleyemem. Zira mera da aslında çok verimli bir mera değildi. Kamışların başında devamlı duramadığımızdan dolayı biz yetişene kadar o vuruşlar da kaçtı gitti. Saat 11.30'a doğru, Bumin'in kamışı kuvvetlice sarsıldı. Biz kamışın yanına gidene kadar, sarsılmaların ardı arkası kesilmeyince, tamam dedik zokayı yuttu bu muhterem.
Bumin balığı mendireğin kıyısına kadar getirdi. Ben balığı görür görmez, yanımızda kepçe olmadığından dolayı tam hamle yapıp, misinayı elime alayım diyordum ki Bumin benden erken davrandı, kamışı kaldırıp balığı mendireğin üstüne aldı, ancak daha yere koyamadan 3,90'lık surf kamış orta yerinden çat diye kırılıp ikiye ayrıldı.
Hemen balığa hamle yapıp onu sağlama aldım. Bumin, o anda balığa mı sevinse, kırılan kamışa mı üzülse ne yapacağını şaşırdı. Hayır, hayvan güzel bir hayvan ama öyle kantar yüküyle değil ki ağırlığı. Av sonrası tartmadık ama bizim tahminimiz, 1 kilo ağırlığa anca anca yaklaşan bir balık. Bir kamış bu kadar net ağırlığı taşıyamayacaksa neyi taşıyacak ki?
Tam balığı, buzluğa derdest etmiştik ki daha 5 dakika bile geçmeden önce Bumin'in diğer kamışı, sonra benim kamışlarımdan biri sarsıldı. Bu çupra cemaati genelde alay gezdiğinden, diğer arkadaşları da yemlere saldırmıştı besbelli. Benimkine yetiştiğimde, iş işten geçmişti. Ancak, Bumin'in oltasına dadanan kendini kurtaramamıştı. Bumin, herhalde diğer balığın heyecanını atamamış ve adrenalin seviyesi düşmemiş olacak ki makineye biraz fazla yüklenip, balığın gücüne göre freni göz ardı edince, balık 0.40'lık misinayı patlattı ve kurtuldu. Biraz moralimiz bozulacak gibi olsa da gidenin arkasından ağlayacak halimiz yoktu. Biz nasıl yakalamak için çabalıyorsak, kurtulmak da onun zanaatıydı. Olsa olsa, bundan ders çıkarmak durumundaydık. Bu nedenle, bir sonraki kıyı avımıza, meditasyon ve yoga yaparak hazırlanma kararı aldık. Bundan sonraki sloganımızı da , balık vurması hiçbir şey, sakinlik ise herşey olarak belirleme kararı aldık.
Yaklaşık, saat 13.00.' e kadar yerimizden ayrılmadık. Ancak, yukarıda anlattığım son fasıldan sonra da hareketlilik bıçak gibi kesilmişti. Şartlar normal olsa, niyetimiz akşama kadar olduğumuz yerden ayrılmamaktı. Ancak, en başta yazdığım gibi, bu saatlerden sonra çok şiddetlenen dip akıntısı, oltalamayı adeta bir işkence haline getirdi. Hani bir nehirde avlanırsınız da baraj kapakları aniden açılır, aynen o vaziyet bir durum oluştu. Her ikimiz de, denizde bu kuvvette bir akıntı oluşmasına akıl sır erdiremedik. Üstelik akıntının belli bir yönü de yoktu, bir sağdan vuruyordu bir soldan. Bu akıntılar sırasında, deniz bir kabarıyor bir çekiliyordu. Öyle ki, en sonunda sular, hemen yanı başımızdaki benim emektar arabanın kapısından içeri girecek kadar yükselince, arabanın yerini değiştirmek zorunda kaldık.
Yanımızda telli akıntı kurşunu da olmayınca, aralarında olabildiğince mesafe bırakmamıza rağmen takımlar sürekli birbirine dolanmaya başladı ve mecburen toparlanıp, o bölgeyi terk etmek durumunda kaldık. Daha sonra keşif için denediğimiz farklı bölgelerdeki iki farklı mera da dip yapısından dolayı, takımları mahvedince, saat 17.30 suları avı sonlandırıp İzmir'e dönüşe geçtik.
Bu avımızın talihlisi sevgili dostum Bumin'i, özellikle son zamanlardaki şanssızlığını da kırmış olduğu için, tebrik ediyorum.
Kendim için de bu hafta böyle geçti, artık önümüzdeki haftalara bakacağız diyebiliyorum.
Bizde bu çupra sevdası olduğu sürece kasım ayının sonlarına kadar nasılsa haftalar tükenmez.
Topu topu üç kare fotoğrafımız var. Bu haftaki avda benim fotoğrafım yok, zaten balığım da yok. Bilinçli bir şey değil ama kendiliğinden de olsa bu avda fotoğraf hak edenin oldu.
Balığın fotoğrafına dikkat ederseniz, kuyruk yapısı (gövdeye göre küçüklüğü) ve yanaklarında al işaret bulunmaması itibariyle çiftlik firarisi izlenimi veriyor ki bence öyle. Ancak, bölgede çok yakında çiftlik olmadığı gibi, çiftlik balıklarını genelde bu kadar büyütmeden hasat ederler. Fakat aldığım bir başka duyuma göre çiftlikler ihraç partileri için, porsiyonluk boydan daha iri balık da yetiştiriyorlarmış. Belki yeni belki de uzun zaman önce çiftlikten kaçtı, sonra doğal ortamda büyüdü ama vücudunda havuz döneminden kalma nişanları hep taşıdı. Her neyse ne, sonuçta Bumin'e nasip oldu bence çok da iyi oldu.
Hepinize bereketli avlar dilerim.


