Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için forumka kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Dikkat Yeşil patates

kefalci

Aktif Üye
Katılım
11 Mar 2012
Mesajlar
117
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
67
Adı
Muvaffak İşmen
Evrim Ağacı


‎"Bir Bitki Ne Kadar Yeşilse O Kadar İyidir!" Patates için geçerli değil!

Birçok insan bitkilerin yeşilini tercih eder ve yeşilliği doğallık, güzellik, sağlık olarak algılar. Bu çoğu zaman doğrudur.

Fakat patateslerde olduğu gibi bu bilginin doğru olmadığı durumlara da rastlamaktayız, bu sebepte genellemeler üzerinden hareket etmemekte fayda var.

Patates bitkisi (Solanum tuberosum) evrimsel süreç içerisinde gelişirken kendini otçul hayvanların bazılarından koruyabilmek adına çeşitli adaptasyonlar geçirmiştir. Bunlardan biri hepimizin bildiği gibi yumru kök yapısına sahip olarak besin deposunu yer altında saklamaktır. Bu çekinik savunma sistemi haricinde patates çiçeğinin (yediğimiz kısmının ve toprağın üzerinde bulunan genelde mor renkli çiçekler) içerisinde çok yüksek oranda "solanin" isimli bir kimyasal bulunmaktadır. Bu kimyasal bir alkalidir ve kuvvetli bir zehirdir. Bu zehrin üretilebilmesi için kloroplastların ve güneşin varlığı gereklidir. Dolayısıyla çiçeği insan gibi hayvanlar tarafından tüketilemez, ancak kimi zaman toprak üstüne çıkan kökleri (patatesin kendisi) hayvanlar tarafından yenebilir, özellikle de insan bu yumruları toplayarak yüksek ekonomik öneme sahip patatesi satar.

Ancak evrimsel süreçte kazanılan adaptasyon, insan gibi hayvanlara karşı koymaya da yaramaktadır. Toprak üzerine çıkan kök (patates), güneşe maruz kaldığında önce klorofiller üretilir ve rengi sarıdan yeşile dönmeye başlar. Klorofilin varlığı, solaninin üretilmeye başlaması demektir. Dolayısıyla patatesin içerisinde zehir birikmeye başlar.

Bu sebeple, eğer ki patateslerinizi güneş altında bıraktıysanız ve sarıdan yeşile döndüklerini görürseniz SAKIN TÜKETMEYİN! Solanin zehirlenmesi insan için oldukça tehlikelidir. Mide bulantısı, kusma, ishal, mide krampları, boğaz yanması, kalp aritmisi, baş ağrısı ve baş dönmesi gibi semptomlarla kendisini belli eder. İleri düzeyde alınacak olursa veya müdahale edilmezse halüsinasyonlara sebep olur. Sonrasında hissizlik, felç, hipotermi gibi ölümcül belirtiler ortaya çıkar. En sonunda da ölüm gelir.

Vücudumuz solaninin vücut ağırlığımız başında 2-5 miligramını etkisiz hale getirebilir. Eğer bu miktar kilogram başına 6 miligrama ve üzerine ulaşacak olursa, büyük ihtimalle ölümcül hale gelecektir. Piyasadaki patateslerin içerisinde patatesin gramı başına 0.2 miligram solanin bulunmaktadır ve bu zararsızdır. Ancak eğer ki bu patatesler güne ışığına maruz bırakılırsa gram başına 1 miligram düzeyinde solanin üretilir ve tek bir patates bile ölümcül hale gelebilir.

Bu yüzden dikkatli olmanızı ve böyle bir durumda acilen doktora gitmenizi önemle tavsiye ederiz.

Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)
 

Horozbina

Daimi Üye
Katılım
18 Ocak 2012
Mesajlar
2,270
Tepkime puanı
3,796
Puanları
113
Konum
Tekirdağ / İstanbul / Ören
Adı
Bülent
Evrime ister inanın ister inanmayın. Canlılar değişmekte, çünkü evren değişiyor, dünya değişiyor. Hiçbir şey başlangıçtaki gibi değil, her şey değişmekte, her canlı ölümü yaşamakta, yeni nesiller içerisinde yeni koşullara uygun formda olanlar yaşamı sürdürmekte. Değişen koşullar, canlı türlerinin bazen %96 sını yok ederek, yeni oluşan formlarla bu günlere geldik.

Dünyanın değişimine sadece cansız maddeye ait özellikler olmayıp canlılar da katkıda bulundu. Karbondioksidi şekere dönüştürürken oksijeni serbest bırakan siyono bakteriler dediğimiz minicik canlıların oluşturduğu ortam bizlerin var olmasını sağladığı gibi, şu an endüstride kullanılan demiri de bizim kullanabildiğimiz bileşiğe dönüşmesini sağladı. Şimdi de biz değiştiriyoruz dünyayı.

Tükettiğimiz besinlerden sadece avladığımız balıklar doğal biçimlerinde kalmışken, çiftlik balıklarını içeriğinde insan dışkısı dahi olan yemlerle yetiştiriyoruz.
Denizlerden tuttuğumuz balıklar dışında yediğimiz ne varsa insan tarafından kültüre alınmış, değiştirilmiş canlılardır.

Elbette patates de bunların içerisinde olduğundan insandan nasibini aldı.

İnternette patatesin tarihi hakkında doğru yanlış neler var diye baktığımda Hachi Parmentier tarifi, kumpir yapan Pizzaro restorana da rastladım. Neyse, benim yazacaklarım netteki yazılardan farklı, ya da ben rastlamadım. Bu isimler patatesin tarlalar ve sofralara girmesine neden olmuş kişiler. Francisco Pizzaro Peru’daki İnka topraklarını kılıç ve tüfekle işgal edip halkı öldüren fakat kralları Atahualpa’yı öldürmeyip esir alarak hapse atan Don Quixote kılıklı kutsal kişi. Pizzaro’nun adamlarından birinin aldığı notlarda fasulye ve patates de var. Fasulyeye minik bakla demiş. (1533)


Pizzaro dönüşünde tam 99 tane patates getirip İspanya kralına vermiş. Yıl 1560. Herhalde biri çürüdü 100 taneden 99 tane kaldı. Kral da bunları papaya yağ çekmek için, gut hastalığına çok iyi gelir diyerek gönderiyor. Bir süre sonra I. Reich İmparatorluğunun (üçüncüsü Naziler oluyor) bahçelerinde patates boy göstermeye başlıyor. O zamanlar fotoğraf olmadığından Viyana botanik bahçesinin müdürü de resmini ilk çizen adam.



Kayıtlarda patatesin adı ilk kez Gaspard Bauhin’in kitabında 1596 da geçiyor. Sivry tadına doyamamış gastronomik özelliklerini öve öve bitirememiş. Clusius, Carolus , Rariorum plantarum historia (Antverpiae, 1601) da patatesten söz etmiş. Latin Amerika’da patata olan ismine karşılık Avrupa’da çeşitli yerlerde pomme, tarantouffli, aardappel,kartoffel tartufolo gibi isimler veriliyor. 1597 de İngiltere’de patata virginiana adıyla yayınlanıyor. İngilizlerin Virginia ismini vermelerinin nedeni Kuzey Amerika’dan Britanya’ya Sir Walter Raleigh tarafından çuvallar dolusu getirildiğini iddia etmeleri nedeniyle. Aslında o sıralar Kuzey Amerika’da patatesin bir kökü dahi yok. Bu çuval çuval patatesin kaynağı bir İspanyol gemisinden korsanlıkla ele geçirilmiş olması.

Bunca övülmesine rağmen patates ilk yıllarda domuzların ve fakirlerin sindirim sisteminden geçmiş. Avrupa’da birçok bölgede köylülerinin besini ancak burjuva mutfağında hastalık yapıcı, domuz yemi sıfatları nedeniyle henüz yok.

Fransız ordusunda eczacı Parmentier Prusya’da 7 yıl savaşlarında esir düşmüş. O sıralar patates yemek zorunda kalıyor. Savaş sonrası Fransa’da 1770 yılları kıtlığına çözüm için Besançon Akademisi yarışma düzenliyor. 8 öneri içinde yarışmanın birincisi tutsaklık yaşamında patatesle beslenmiş Parmentier’in patatesi oluyor. 16. Louis 1778 de Parmentier’i patates halkla ilişkiler müdürü yapıyor. Bizim eczacı Paris merkezinin 7 km kuzeyinde Neuilly’de Sablon vadisinde patates işine girişiyor. Şimdi burada tarlalar yerine onun adını taşıyan Metro istasyonu var. Yaptığı çalışmaları ve araştırmaları yayımlıyor. Devrimden 4 yıl sonra kurucu meclis de köylüleri patates üretimine yöneltmek için zorlamış. Fransa’da yaygınlaşınca tüm Avrupa’nın önemli besini oluyor patates. 60 yılda öylesine yaygınlaşmış ki, patatese gelen bir hastalık nedeniyle Britanya’nın en fakir bölgesi İrlanda’dan kıtlık nedeniyle Kuzey Amerika’ya bir milyon katolik göç ediyor. Pizzaro’nun And dağlarından getirdiği bitki bugün ABD’de Mc isimli kızıl saçlı insan nüfusunun yoğunluğuna neden olmuş.

Canlıların insan tarafından dünyanın dört bir yanına taşınması keşke patatesin elinde olmadan yaptığı olaylar kadar değişimlere neden olsaydı.

Vatanında 300 den fazla alt türü olup İnkalar tarafından 3-4 tanesi kültüre alınmış, yüksek rakımlı And dağlarının serin yamaçlarının bu bitkisi Avrupa koşullarına yani denizden yüksekliği fazla olmayan tarlalara ve en önemlisi uzun güne nasıl alışacak ve yaşayıp köklerinde nişasta depolayacak? Ekvatoral iklimde mevsimler arası gün uzunluğu kuzey ve güney bölgeler gibi değil. Ekvatorda yıllık gün uzunluğu ortalaması 11-13 saat arası değişken. Yazın Avrupa’da 20 saat güneşin gökte kaldığı bölgeler var. Kışın da tam tersi. Kaşif denilen, aslında soyguncu ve sömürgeci Hıristiyan propagandacısı Pizzaro And dağlarını ve oranın halkını keşfetmiş ama o zamanlar kaolin de keşfedilmemiş.

Avrupa’da ekmişler ekmesine de, gün uzunluğunun 12 saate yakın olduğu dönemlerde eksen don var. Don’dan etkilenmemek için yazın eksen yapraklar güneşten kavruluyor. Ve yumru verimi çok düşük. İtalya gibi güney bölgeler daha da sıcak. Asıl sorun; kuzeyde güneş ışınları çok güçlü olmayıp eğik gelse de uzun süreli gün bitkinin ritmine uygun değil. 12 saat fermantasyon yapacak, geceleri 12 saat gündüz ürettiği şekeri nişastaya sentezleyip insanlar için kökünde depolayacak. Patatesin vatanındaki doğası böyle. Çuvala konulup getirildiği bölgelere uygun değil. Ekvatoral bölgede fakat, 3500 metre yükseklikte serin iklime evrilmiş.

Ama o da alıştı, yaşayanlar insan eliyle evrim geçirip Avrupa kültürüne uygun varyasyonlar geliştirip zamanla manav dükkanlarında yer buldu, 200 yılda buralara uyum sağlayabiliyor. Ve daha sonra Şili’de yani daha güneyde günlerin uzayıp kısaldığı yerde de bulunup buranın güneşine alışmış varyasyonlar getirilip Avrupa’ya alışmışlarla melezleştirilip yüksek verimli varyeteler ortaya çıkıyor. Azotu basınca da yumrular kavun kadar büyüyor artık.
 

löngöz

Daimi Üye
Katılım
5 May 2010
Mesajlar
1,820
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
68
Konum
İZMİR,AKYAKA
Adı
BÜLENT GÜNER
Kan Grubu
O Rh Pozitif
bu konudan çıkması gereken yegane ve tek sonuç" patetesleri güneşe bıraktığımızda sarıdan yeşile döneceği " gerçegidir,,ve bunun sonuçundada insanların zehirleneceğidir...

duyarlı davranıp böyle güzel bir konuyu bizlere sunduğu için Muvaffak beye teşekkürler....:):)

ayrıca adaşım Bülent arkadaşada patetesin tarihçesini bize sunduğu için de teşekkür ederim....
 

agartan

Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Nis 2010
Mesajlar
27,698
Tepkime puanı
15,583
Puanları
113
Yaş
58
Konum
İstanbul
Adı
Şeref
Patates deyip geçmemek lazım.
Artık alırken daha dikkatli olmamız gerektiğini öğrendik ve ben patatesi çok severim.
 

kefalci

Aktif Üye
Katılım
11 Mar 2012
Mesajlar
117
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
67
Adı
Muvaffak İşmen
Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim ,

Önemli olan insanlarımızın, bu tür ortamlarda olayın özüne bakması , ana konuya bakmamız. Bu yazıyı ODTÜ biyologları gurubundan aldım , ve insan saglıgı için yararlı bir yazı oldugunu düşündüm .. bilimsel bir detay .. önemli olanda bu yani patatesin faydası ve zararı , gerisi bu forumunu dışında bir olay :)

hani bir laf vardır eskiden ,

- Gelelim papatesin faydalarına ... :D :D
 

Sökeli

Aktif Üye
Katılım
3 Tem 2010
Mesajlar
186
Tepkime puanı
12
Puanları
16
Yaş
61
Adı
Sami Sökeli
Arkadaşlar 5 yıl Türkiye'den ayrıydım buradan gitmeden önce bakkaldan yoğurt aldıgım zaman bu yogurdu buzdolabına koydugunuz zaman 3. günde ekşimeye başlardı yani dogal yogurttu döndügümde aldıgım yogurdun 3. günde degilde eger unutursanız 10. günde bile ekşimedigini gördüm sebebini araştırınca ekşimemesi için içerisine solanin denilen bir madde katıldıgını ögrendim şimdi bize yogurtla beraber zehirmi yediriyorlar.
 
Katılım
16 Mar 2012
Mesajlar
53
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
51
Adı
Hakan Kavaklıoğlu
Evrim Ağacı


‎"Bir Bitki Ne Kadar Yeşilse O Kadar İyidir!" Patates için geçerli değil!

Birçok insan bitkilerin yeşilini tercih eder ve yeşilliği doğallık, güzellik, sağlık olarak algılar. Bu çoğu zaman doğrudur.

Fakat patateslerde olduğu gibi bu bilginin doğru olmadığı durumlara da rastlamaktayız, bu sebepte genellemeler üzerinden hareket etmemekte fayda var.

Patates bitkisi (Solanum tuberosum) evrimsel süreç içerisinde gelişirken kendini otçul hayvanların bazılarından koruyabilmek adına çeşitli adaptasyonlar geçirmiştir. Bunlardan biri hepimizin bildiği gibi yumru kök yapısına sahip olarak besin deposunu yer altında saklamaktır. Bu çekinik savunma sistemi haricinde patates çiçeğinin (yediğimiz kısmının ve toprağın üzerinde bulunan genelde mor renkli çiçekler) içerisinde çok yüksek oranda "solanin" isimli bir kimyasal bulunmaktadır. Bu kimyasal bir alkalidir ve kuvvetli bir zehirdir. Bu zehrin üretilebilmesi için kloroplastların ve güneşin varlığı gereklidir. Dolayısıyla çiçeği insan gibi hayvanlar tarafından tüketilemez, ancak kimi zaman toprak üstüne çıkan kökleri (patatesin kendisi) hayvanlar tarafından yenebilir, özellikle de insan bu yumruları toplayarak yüksek ekonomik öneme sahip patatesi satar.

Ancak evrimsel süreçte kazanılan adaptasyon, insan gibi hayvanlara karşı koymaya da yaramaktadır. Toprak üzerine çıkan kök (patates), güneşe maruz kaldığında önce klorofiller üretilir ve rengi sarıdan yeşile dönmeye başlar. Klorofilin varlığı, solaninin üretilmeye başlaması demektir. Dolayısıyla patatesin içerisinde zehir birikmeye başlar.

Bu sebeple, eğer ki patateslerinizi güneş altında bıraktıysanız ve sarıdan yeşile döndüklerini görürseniz SAKIN TÜKETMEYİN! Solanin zehirlenmesi insan için oldukça tehlikelidir. Mide bulantısı, kusma, ishal, mide krampları, boğaz yanması, kalp aritmisi, baş ağrısı ve baş dönmesi gibi semptomlarla kendisini belli eder. İleri düzeyde alınacak olursa veya müdahale edilmezse halüsinasyonlara sebep olur. Sonrasında hissizlik, felç, hipotermi gibi ölümcül belirtiler ortaya çıkar. En sonunda da ölüm gelir.

Vücudumuz solaninin vücut ağırlığımız başında 2-5 miligramını etkisiz hale getirebilir. Eğer bu miktar kilogram başına 6 miligrama ve üzerine ulaşacak olursa, büyük ihtimalle ölümcül hale gelecektir. Piyasadaki patateslerin içerisinde patatesin gramı başına 0.2 miligram solanin bulunmaktadır ve bu zararsızdır. Ancak eğer ki bu patatesler güne ışığına maruz bırakılırsa gram başına 1 miligram düzeyinde solanin üretilir ve tek bir patates bile ölümcül hale gelebilir.

Bu yüzden dikkatli olmanızı ve böyle bir durumda acilen doktora gitmenizi önemle tavsiye ederiz.

Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)
Evrime ister inanın ister inanmayın. Canlılar değişmekte, çünkü evren değişiyor, dünya değişiyor. Hiçbir şey başlangıçtaki gibi değil, her şey değişmekte, her canlı ölümü yaşamakta, yeni nesiller içerisinde yeni koşullara uygun formda olanlar yaşamı sürdürmekte. Değişen koşullar, canlı türlerinin bazen %96 sını yok ederek, yeni oluşan formlarla bu günlere geldik.

Dünyanın değişimine sadece cansız maddeye ait özellikler olmayıp canlılar da katkıda bulundu. Karbondioksidi şekere dönüştürürken oksijeni serbest bırakan siyono bakteriler dediğimiz minicik canlıların oluşturduğu ortam bizlerin var olmasını sağladığı gibi, şu an endüstride kullanılan demiri de bizim kullanabildiğimiz bileşiğe dönüşmesini sağladı. Şimdi de biz değiştiriyoruz dünyayı.

Tükettiğimiz besinlerden sadece avladığımız balıklar doğal biçimlerinde kalmışken, çiftlik balıklarını içeriğinde insan dışkısı dahi olan yemlerle yetiştiriyoruz.
Denizlerden tuttuğumuz balıklar dışında yediğimiz ne varsa insan tarafından kültüre alınmış, değiştirilmiş canlılardır.

Elbette patates de bunların içerisinde olduğundan insandan nasibini aldı.

İnternette patatesin tarihi hakkında doğru yanlış neler var diye baktığımda Hachi Parmentier tarifi, kumpir yapan Pizzaro restorana da rastladım. Neyse, benim yazacaklarım netteki yazılardan farklı, ya da ben rastlamadım. Bu isimler patatesin tarlalar ve sofralara girmesine neden olmuş kişiler. Francisco Pizzaro Peru’daki İnka topraklarını kılıç ve tüfekle işgal edip halkı öldüren fakat kralları Atahualpa’yı öldürmeyip esir alarak hapse atan Don Quixote kılıklı kutsal kişi. Pizzaro’nun adamlarından birinin aldığı notlarda fasulye ve patates de var. Fasulyeye minik bakla demiş. (1533)


Pizzaro dönüşünde tam 99 tane patates getirip İspanya kralına vermiş. Yıl 1560. Herhalde biri çürüdü 100 taneden 99 tane kaldı. Kral da bunları papaya yağ çekmek için, gut hastalığına çok iyi gelir diyerek gönderiyor. Bir süre sonra I. Reich İmparatorluğunun (üçüncüsü Naziler oluyor) bahçelerinde patates boy göstermeye başlıyor. O zamanlar fotoğraf olmadığından Viyana botanik bahçesinin müdürü de resmini ilk çizen adam.



Kayıtlarda patatesin adı ilk kez Gaspard Bauhin’in kitabında 1596 da geçiyor. Sivry tadına doyamamış gastronomik özelliklerini öve öve bitirememiş. Clusius, Carolus , Rariorum plantarum historia (Antverpiae, 1601) da patatesten söz etmiş. Latin Amerika’da patata olan ismine karşılık Avrupa’da çeşitli yerlerde pomme, tarantouffli, aardappel,kartoffel tartufolo gibi isimler veriliyor. 1597 de İngiltere’de patata virginiana adıyla yayınlanıyor. İngilizlerin Virginia ismini vermelerinin nedeni Kuzey Amerika’dan Britanya’ya Sir Walter Raleigh tarafından çuvallar dolusu getirildiğini iddia etmeleri nedeniyle. Aslında o sıralar Kuzey Amerika’da patatesin bir kökü dahi yok. Bu çuval çuval patatesin kaynağı bir İspanyol gemisinden korsanlıkla ele geçirilmiş olması.

Bunca övülmesine rağmen patates ilk yıllarda domuzların ve fakirlerin sindirim sisteminden geçmiş. Avrupa’da birçok bölgede köylülerinin besini ancak burjuva mutfağında hastalık yapıcı, domuz yemi sıfatları nedeniyle henüz yok.

Fransız ordusunda eczacı Parmentier Prusya’da 7 yıl savaşlarında esir düşmüş. O sıralar patates yemek zorunda kalıyor. Savaş sonrası Fransa’da 1770 yılları kıtlığına çözüm için Besançon Akademisi yarışma düzenliyor. 8 öneri içinde yarışmanın birincisi tutsaklık yaşamında patatesle beslenmiş Parmentier’in patatesi oluyor. 16. Louis 1778 de Parmentier’i patates halkla ilişkiler müdürü yapıyor. Bizim eczacı Paris merkezinin 7 km kuzeyinde Neuilly’de Sablon vadisinde patates işine girişiyor. Şimdi burada tarlalar yerine onun adını taşıyan Metro istasyonu var. Yaptığı çalışmaları ve araştırmaları yayımlıyor. Devrimden 4 yıl sonra kurucu meclis de köylüleri patates üretimine yöneltmek için zorlamış. Fransa’da yaygınlaşınca tüm Avrupa’nın önemli besini oluyor patates. 60 yılda öylesine yaygınlaşmış ki, patatese gelen bir hastalık nedeniyle Britanya’nın en fakir bölgesi İrlanda’dan kıtlık nedeniyle Kuzey Amerika’ya bir milyon katolik göç ediyor. Pizzaro’nun And dağlarından getirdiği bitki bugün ABD’de Mc isimli kızıl saçlı insan nüfusunun yoğunluğuna neden olmuş.

Canlıların insan tarafından dünyanın dört bir yanına taşınması keşke patatesin elinde olmadan yaptığı olaylar kadar değişimlere neden olsaydı.

Vatanında 300 den fazla alt türü olup İnkalar tarafından 3-4 tanesi kültüre alınmış, yüksek rakımlı And dağlarının serin yamaçlarının bu bitkisi Avrupa koşullarına yani denizden yüksekliği fazla olmayan tarlalara ve en önemlisi uzun güne nasıl alışacak ve yaşayıp köklerinde nişasta depolayacak? Ekvatoral iklimde mevsimler arası gün uzunluğu kuzey ve güney bölgeler gibi değil. Ekvatorda yıllık gün uzunluğu ortalaması 11-13 saat arası değişken. Yazın Avrupa’da 20 saat güneşin gökte kaldığı bölgeler var. Kışın da tam tersi. Kaşif denilen, aslında soyguncu ve sömürgeci Hıristiyan propagandacısı Pizzaro And dağlarını ve oranın halkını keşfetmiş ama o zamanlar kaolin de keşfedilmemiş.

Avrupa’da ekmişler ekmesine de, gün uzunluğunun 12 saate yakın olduğu dönemlerde eksen don var. Don’dan etkilenmemek için yazın eksen yapraklar güneşten kavruluyor. Ve yumru verimi çok düşük. İtalya gibi güney bölgeler daha da sıcak. Asıl sorun; kuzeyde güneş ışınları çok güçlü olmayıp eğik gelse de uzun süreli gün bitkinin ritmine uygun değil. 12 saat fermantasyon yapacak, geceleri 12 saat gündüz ürettiği şekeri nişastaya sentezleyip insanlar için kökünde depolayacak. Patatesin vatanındaki doğası böyle. Çuvala konulup getirildiği bölgelere uygun değil. Ekvatoral bölgede fakat, 3500 metre yükseklikte serin iklime evrilmiş.

Ama o da alıştı, yaşayanlar insan eliyle evrim geçirip Avrupa kültürüne uygun varyasyonlar geliştirip zamanla manav dükkanlarında yer buldu, 200 yılda buralara uyum sağlayabiliyor. Ve daha sonra Şili’de yani daha güneyde günlerin uzayıp kısaldığı yerde de bulunup buranın güneşine alışmış varyasyonlar getirilip Avrupa’ya alışmışlarla melezleştirilip yüksek verimli varyeteler ortaya çıkıyor. Azotu basınca da yumrular kavun kadar büyüyor artık.
Bu ilginç bilgiler için teşekürler.;)
Emeğinize sağlık.:)
 

Horozbina

Daimi Üye
Katılım
18 Ocak 2012
Mesajlar
2,270
Tepkime puanı
3,796
Puanları
113
Konum
Tekirdağ / İstanbul / Ören
Adı
Bülent
bülent abi karpuz un selamı var ))
Niyetini anladım, bana karpuzun tarihini yazdırmak istiyorsun ama patates, mısır, biber gibi eski dünyaya sonradan gelme değil.
Karpuz Afrikalı olup geçmişi Amerikadan gelenler kadar ilginç değil. Kabakgillerdendir, kabak, gibi bir meyvedir.
Evet; kabak, biber, domates, patlıcan sebze olmayıp meyvedir.
Domates te bir zamanlar rengi nedeniyle zehirli sanılmış. Fakat yukarıda anlatılan gibi patatesin yeşil nesi varsa zehirlidir.
Toprak üstündeki sap, yapraklar, filizleri, ve filizlenme öncesi kabuk altında yeşeren tabakası zehirli olup,
ülkemizde yatılı okullar, askeriye, birçok yerde her yıl toplu zehirlenme olayları yaşanır.