Volkan
Daimi Üye
- Katılım
- 30 Nis 2010
- Mesajlar
- 1,565
- Tepkime puanı
- 104
- Puanları
- 48
- Yaş
- 43
- Konum
- Ankara, Bandırma
- Adı
- Volkan
İnsanoğlu her ne kadar aklı sayesinde, her şeyin kolay bir yolunu keşfedebilse de, kolay olan her şey zamanla sıradanlaşır ve cazibesini yitirir. Ve daha ulaşılmaz olana, daha zor olana doğru yolculuk başlar.
Benim için amatör balıkçılık da böyledir. İlk zamanlar ne yakaladığım fark etmezdi, mümkün olduğunca çok yakalamak isterdim, yeter ki balık olsun. Zamanla farklı arayışlar içine girdim, daha büyük, daha zor olanın peşine düştüm. Daha akıllı olanı, daha zor yakalananı, daha ender bulunanı aramaya başladım.
Bu aşamada devreye o girdi. Ustalardan, kurnaz, ürkek ve seçici olduğundan onu yakalamanın zor zanaat olduğunu, yakalayanın övgüyü hak ettiğini duydum. Onunla ilgili hikayeler dinledim. Yakalandığında nasılda mücadele ettiğini, asla pes etmediğini, tam Artık kaçamaz, ayağımın dibine kadar çektim dediğinizde size son bir sürprizi olduğunu
Evet, birçok amatör balıkçının yaşam biçimi haline gelmiş levrekten bahsediyorum.
İlk yakaladığım anı asla unutamam. O akşam benim için yeni bir tutkunun başlangıcıydı. Artık balık deyince aklıma o geliyor, denizi görünce gözlerim onu arıyordu. Deniz kenarında yürürken bir gözüm yolda, diğer gözümse denizdeydi. Acaba buralarda dolaşan bir tane var mıdır?
İş zamanında bile deniz kenarında bulunmam sebebiyle, levreğin birçok hareketini gözleme imkanım oldu. Verdiğim molalarda onları gözlemliyordum, ne zaman ortaya çıkıyorlar, ne zaman ve nasıl avlanıyorlar. Neyse biz o akşama dönelim.
2004 yılının Mart ayıydı. Soğuk ama rüzgarsız bir gecede, Çanakkalede, benim bu sevdaya tutulmamı sağlayan bir abimle birlikte at çek yapıyorduk. Yaklaşık bir saat olmuş, denizin süt liman olması sebebiyle de umutlarım tükenmeye başlamıştı ki, birden özellikle geceleri çok verim aldığım Husky Jerk FT sahtem bir yere takılmışçasına, makinenin kolu dönmez olmuştu. Saliseler sonra makinenin kaloması cırlamaya başladı. Neler oluyor diye düşünürken, yan taraftan gelen Sakin ol bağırışıyla kendime geldim. Yavaş sar, acele etme diyordu abim ama kafamın içindeki çabuk ol, kaçacak bak diyen sesi yenmekte güçlük çekiyordum. Nasılda mücadele ediyordu.
Dakikalar geçmek bilmiyor, sanki ben sardıkça, o uzaklaşıyor gibiydi. Ardı ardına kafalar atıyordu. Bulunduğumuz meranın taşlık olmaması nedeniyle herhangi bir sıkıntımız yoktu, arzu ettiğince gezebilirdi. Ama misinayı boşlamasına, kafasını çevirmesine izin vermemeliydim. At çek yaparken boşa aldığım beynim, şimdi tam yol çalışıyordu . Bir taraftan yapmam gerekenleri düşünürken, bir taraftan da oltamın ucundaki paşanın nasıl bir şey olduğunu düşünüyordum.
Bana bir ömür gibi gelen 5-6 dakika sonunda yorulmaya başladı, artık arada bir cırlayan kaloma susmuştu. Yavaş yavaş mutlu sona yaklaşıyor, cam gibi suda, gözlerim uzaklarda onu arıyordum. Sudan yaklaşık 1 metre yükseklikte bir iskeledeydik ve öyle ya da böyle onu ayaklarımızın dibine kadar çekmiştim. Kesinlikle 5 kg üzeriydi ve heybeti elimi ayağımı titretmeye yetmişti.
Sakın kaldırma
Bu sesi sanırım hiç unutamayacağım. Sakın kaldırma. Kepçeyle alacağım.
Şimdi kulaklarımda çınlayan, her büyük balık yakaladığımda aklıma gelen ve kepçesiz tuvalete bile gitmememi sağlayan o sesi, sanki o an hiç duymamış gibi, son bir kez kamışa yüklenip onu sudan kesmek istedim, ama onun oynayacak son bir kartı daha vardı ve benim yanlış hamleyi yapmamı bekliyordu. Ben de onun beklediğini yapmıştım.
Son bir kez kafa atıp sahteden kurtulduğunda bir an olduğu yerde kaldı. Ben beynimden vurulmuş bir halde buz gibi suya atlayıp atlamamak arasındaki ince çizgide gidip gelirken, sanki 5 dakikadır benimle boğuşan o değilmiş gibi ağır ağır uzaklaştı. Beni de kaderimle baş başa bıraktı
- Ne yaptın be oğlum?
- Abi kaçacaktı.
- Hade len.
Benim için amatör balıkçılık da böyledir. İlk zamanlar ne yakaladığım fark etmezdi, mümkün olduğunca çok yakalamak isterdim, yeter ki balık olsun. Zamanla farklı arayışlar içine girdim, daha büyük, daha zor olanın peşine düştüm. Daha akıllı olanı, daha zor yakalananı, daha ender bulunanı aramaya başladım.
Bu aşamada devreye o girdi. Ustalardan, kurnaz, ürkek ve seçici olduğundan onu yakalamanın zor zanaat olduğunu, yakalayanın övgüyü hak ettiğini duydum. Onunla ilgili hikayeler dinledim. Yakalandığında nasılda mücadele ettiğini, asla pes etmediğini, tam Artık kaçamaz, ayağımın dibine kadar çektim dediğinizde size son bir sürprizi olduğunu
Evet, birçok amatör balıkçının yaşam biçimi haline gelmiş levrekten bahsediyorum.
İlk yakaladığım anı asla unutamam. O akşam benim için yeni bir tutkunun başlangıcıydı. Artık balık deyince aklıma o geliyor, denizi görünce gözlerim onu arıyordu. Deniz kenarında yürürken bir gözüm yolda, diğer gözümse denizdeydi. Acaba buralarda dolaşan bir tane var mıdır?
İş zamanında bile deniz kenarında bulunmam sebebiyle, levreğin birçok hareketini gözleme imkanım oldu. Verdiğim molalarda onları gözlemliyordum, ne zaman ortaya çıkıyorlar, ne zaman ve nasıl avlanıyorlar. Neyse biz o akşama dönelim.
2004 yılının Mart ayıydı. Soğuk ama rüzgarsız bir gecede, Çanakkalede, benim bu sevdaya tutulmamı sağlayan bir abimle birlikte at çek yapıyorduk. Yaklaşık bir saat olmuş, denizin süt liman olması sebebiyle de umutlarım tükenmeye başlamıştı ki, birden özellikle geceleri çok verim aldığım Husky Jerk FT sahtem bir yere takılmışçasına, makinenin kolu dönmez olmuştu. Saliseler sonra makinenin kaloması cırlamaya başladı. Neler oluyor diye düşünürken, yan taraftan gelen Sakin ol bağırışıyla kendime geldim. Yavaş sar, acele etme diyordu abim ama kafamın içindeki çabuk ol, kaçacak bak diyen sesi yenmekte güçlük çekiyordum. Nasılda mücadele ediyordu.
Dakikalar geçmek bilmiyor, sanki ben sardıkça, o uzaklaşıyor gibiydi. Ardı ardına kafalar atıyordu. Bulunduğumuz meranın taşlık olmaması nedeniyle herhangi bir sıkıntımız yoktu, arzu ettiğince gezebilirdi. Ama misinayı boşlamasına, kafasını çevirmesine izin vermemeliydim. At çek yaparken boşa aldığım beynim, şimdi tam yol çalışıyordu . Bir taraftan yapmam gerekenleri düşünürken, bir taraftan da oltamın ucundaki paşanın nasıl bir şey olduğunu düşünüyordum.
Bana bir ömür gibi gelen 5-6 dakika sonunda yorulmaya başladı, artık arada bir cırlayan kaloma susmuştu. Yavaş yavaş mutlu sona yaklaşıyor, cam gibi suda, gözlerim uzaklarda onu arıyordum. Sudan yaklaşık 1 metre yükseklikte bir iskeledeydik ve öyle ya da böyle onu ayaklarımızın dibine kadar çekmiştim. Kesinlikle 5 kg üzeriydi ve heybeti elimi ayağımı titretmeye yetmişti.
Sakın kaldırma
Bu sesi sanırım hiç unutamayacağım. Sakın kaldırma. Kepçeyle alacağım.
Şimdi kulaklarımda çınlayan, her büyük balık yakaladığımda aklıma gelen ve kepçesiz tuvalete bile gitmememi sağlayan o sesi, sanki o an hiç duymamış gibi, son bir kez kamışa yüklenip onu sudan kesmek istedim, ama onun oynayacak son bir kartı daha vardı ve benim yanlış hamleyi yapmamı bekliyordu. Ben de onun beklediğini yapmıştım.
Son bir kez kafa atıp sahteden kurtulduğunda bir an olduğu yerde kaldı. Ben beynimden vurulmuş bir halde buz gibi suya atlayıp atlamamak arasındaki ince çizgide gidip gelirken, sanki 5 dakikadır benimle boğuşan o değilmiş gibi ağır ağır uzaklaştı. Beni de kaderimle baş başa bıraktı
- Ne yaptın be oğlum?
- Abi kaçacaktı.
- Hade len.