LÜFER Pomatomidae familyasından, Pomatomus saltatrix bilim adıyla tanınan balık. Küçüğünden büyüğüne, sırasıyla; defneyaprağı (10 cm'ye kadar), çinakop (1115 cm), kabaçinakop (15-16 cm), sarıkanat (17-20 cm), lüfer (21-25 cm) ve kofana (30 cm'den fazla) diye adlandırılırlar. Ağustos sonunda Karadeniz'den istanbul Boğazı' na ilk inişi yapan lüferlere "koruk lüferi" ya
da "odak balığı" denir. Bunları takiben tam boy lüferler ve kofanalar eylül ortasından itibaren Boğaz'a girmeye başlarlar. Burada bir süre oyalanıp av verdikten sonra Mar mara'ya yayılırlar. Yıllar önce Halic'e bile girdikleri bilinmektedir. Bir kısmı Marma ra'da kalan lüferlerin büyük bir bölümü göçlerine devam ederek Ege Denizi'ne inerler. Göç aralık ayma kadar devam ed er. Mayıs ayında Ege ve Marmara'dan Ka radeniz'e doğru çıkış yaparlar. Balıkların iniş ve çıkışları Boğaz balıkçıları tarafın dan "anavasya" ve "katavasya" diye adlan dırılır. Lüfer Marmara'ya iniş yaparken en ve rimli av mahalleri Karadeniz'de Kilyos ön lerinde Kalafatya taşı açığı, Uzunya önle ri, Anadolu Feneri yukarısında Yom Bur nu, Anadolu ve Rumeli fenerleri önü, Plavkaya, Anadolukavağı'nın üst tarafında ka le arkası, Umuryeri, Kireçburnu, Tarabya, Kandilli, Bebek, Vaniköy. Çengelköy koy ları, Kuruçeşme'de Büyüktaş ve Küçüktaş (Büyüktaş Galatasaray Adası, Küçüktaş Ku ruçeşme Feneri'dir), Ortaköy sahili. Dolmabahçe-Fındıklı arası ve balık yatak yap tığı zamanlar Dike ile Haliç'tir. Marma ra'da Yenikapı önünden Yeşilköy'e kadar uzanan sahil boyu. Anadolu yakasından Yeşilköy'e kadar uzanan sahil boyu, Ana dolu yakasında Kız Kulesi civarı ve Moda önleridir. Her iki çenesinde de ustura gibi keskin dişlere sahip olan lüfer, kıvrak ve saldırgan bir balıkür. Bu nedenle avı kolay değildir. Lüfer balığının boylarına göre kıyıdan ve sandaldan yapılan av sırasında kamışla veya elle kullanılan 24 çeşit olta takımı vardır. Bunlar değişik renkte tüylerle do natılmış çapariler, çeşitli zokalı takımlar, kaşıklar, seğirtmeler, çarpmalar, uzun ol talar, yünlüler, yüksükler ve yapay yemli takımlardır. Uzun olta ve zokalı takımlar da canlı ve cansız yem olarak kraça, istav rit, izmarit, kolyoz ve uskumru vonozu, hamsi, zargana, gümüş, istrongilos ve ilar ya gibi balıklar kullanılır. Ayrıca profesyonel balıkçılar tarafından gırgır, voli ve dip ağlarıyla avcılığı yapılır. Boğazın akıntılı sularında av sırasında kü rek tutmak da oldukça maharet isteyen bir iştir. İtinayla hazırlanan Boğaz'a özgü lü fer takımları ve ustalıkla tatbik edilen bu av teknikleri Boğaziçi'nin balık kültürüne gir miş ve en önemli yeri işgal etmiştir. Sonbahar başlangıcında, meraklı ve us ta balıkçılar Boğaz'm Karadeniz ağzında saatlerce sabredip bekleyerek mevsimin ilk balığını kollarlar. Boğaz'a giren "turfan da" balığı tutmak ustalar arasında büyük bir prestij konusudur. Yıllar önce Boğaziçi'nde, güve girmesin diye servi ağacından yapılmış, içleri mis gi bi kokan takım kutuları açılır, gözlerine binbir itina ile yerleştirilmiş, at kılından bü külmüş lüfer oltaları çıkarılıp elden geçi rilir, zokalar dökülür ve mazgallanırdı. Ge ce avmda kullanılan lüks lambaları kontrol edilir, sandallar bakıma alınır, renk renk muşambalar dolaplardan çıkarılıp hava landırılarak mevsime hazırlanırdı. Akşam yenilisinde kullanılan büyüklü
küçüklü lüfer zokalarının kalıplarını yap mak da maharet isteyen bir işti. Sakıztaşı ve kırmızı maltataşmdan oyulan bu kalıp lar paket kâğıtlarına sarılıp saklanır, pek çoğu yıllarca kullanılır ve babadan oğla in tikal ederdi. Örneğin Ahırkapı'daki Bahri yeli Ahmed'in, Bebekli Angeli'nin kalıpla rı daima aranırdı. Beylerbeyi'nin kalıbı de nince bunu dönemin bütün balıkçıları bi lirdi. Kandilli'de Edib Efendi Yalısı'nın(->) o günkü sahibi Asaf Muammer Bey'in zo ka kalıpları ise dillere destandı. Bazıları günümüze kadar intikal eden bu kalıplar dan dökülen "sülük" ve "sarımsak" zokala rın boy ve ağırlıkları Boğaz akıntılarına gö re ayarlanmış olup, biçimleri itibariyle de âdeta birer sanat eseriydiler. Eski devlet adamlarından, ünlülerden birçok lüfer avı meraklıları arasında Abdülaziz'in başmabeyincilerinden Nevres Paşa, Ahmed Rasim, Recaizade Ekrem Bey, Sahip Molla Bey ve Said Halim Paşa'nın isimleri sık sık geçerdi. Padişahlar arasın da da Abdülaziz lüfer tutmaya merak sardıranlardandı. Büyükdere'de oturan Abraham Pa ş a ^ ) , av sırasında üşümemek için özel bir sandal yaptırmıştı. Sandalın üst kıs mını camekânla kapattırmış, iç kısmın ambarında da oltasını denize rahatça sal landırmak için etrafı küpeşteli büyük bir delik açtırmıştı. O dönemde, ağzında gü müş zokayla yakaladığı lüferi, balığa son derece meraklı saray erkânından birine sunan bir balıkçı bir kese altınla ödül lendirilmişti. Uğruna gümüş zokalar dökülmüş, Bo ğaz ve istanbul'un eski yaşamıyla bütün leşmiş bir balık olan lüfer, eti en lezzetli ba lıklar arasında sayılır. Başta ızgarası olmak üzere buğulaması ve köftesi yapılır. Kofa nanın sadece yanaklarından haşlanarak yapılan salatası Abdülhamid'in sofrasından eksik olmazmış. Bugün diğer pek çok balık türü gibi lü ferin de deniz kirlenmesi ve aşırı avlanma gibi nedenlerle gün geçtikçe azaldığı gö rülmektedir. ALİ PASİNER
http://699365588.com/tarih-vakf-stanbul-5-pdf-free.html