- Katılım
- 26 May 2013
- Mesajlar
- 6,225
- Tepkime puanı
- 2,614
- Puanları
- 113
- Yaş
- 55
- Adı
- Süleyman Vedal Kahramanoğlu
Değerli Balık Sevdam üyeleri, dostlarım ve arkadaşlarım,
herkese can'ı gönülden merhaba diyerek sizleri selamlıyorum.
Değerli arkadaşım Tarık (Alperen59) ile gerçekleştirdiğimiz bu bereketli av güncesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sabahtan işlerimizi toparladıktan sonra Tarık'ı İstanbul'daki evinden alarak Sultanköy'e doğru yola çıktık. Oradaki balık durumu haberlerinde Lüfer'in akşam suyunda bereketli olduğu duyumlarını aldığımızdan acele etmeden muhabbetle yola devam ediyorduk. Zaten Zargana için Nejat kardeşimiz Tarık'ın teknesiyle denize çıkmış ve yemlikleri yakalamaya başlamıştı. 13:30 gibi Sultanköy'e ulaştığımızda Cumhuriyet meydanında 29 Ekim kutlamaları için tören alanının hazırlandığını gördüğümüzde yüreğimizin kabardığını söylemeden geçemeyeceğim. Oradaki arkadaşlarıyla bir iki satır hoş sohbeti sıcak çay eşliğinde yaparken Nejat'ın değerli babası teknenin devirdaim pompasıyla yanımıza geldiğinde morali çok bozuktu. Çorlu'ya gitmesi gerekiyordu ama o saatten sonra servise nasıl yetişeceğini düşünürken Tarık "ben seni götürür, getiririm" dediğinde çok sevindiği her halinden belli oluyordu. Bunun üzerine programda küçük bir değişiklik yaptık ve Tarık beni Nejat yanına götürdü. Ben Nejat ile Zargana yakalamaya gidecektim, onlar da Çorlu'ya gidip, geleceklerdi. Malzemelerimi tekneye yükledikten sonra biz denize onlar da Çorlu'ya gittiler.
Nejat'ın kullandığı hazır iki tane Zargana takımı vardı ama ben de yeni aldığım makine ve kamışımı denemek için hazırlığımı yaptım ve Zargana ipeğini suyla buluşturdum. Zargana'ları bulmakta zorlanmadık, merada yeterince Zargana vardı. Nejat'ın önceden yakaladıklarıyla birlikte 25'e yakın Zargana'mız ve 1 kg. kadar İstavrit'imiz yemlik için hazırdı. Saat 16:45 gibi Tarık telefon açtı, pompayı yaptırdıklarını ve biraz sonra iskelede olacağını söyledi. Bunun üzerine takımları toparlayıp iskeleye doğru yolumuza devam ettik. Tarık'ı aldığımızda akşam suyu için tek eksiğimiz Lüfer takımlarımızdı, onları da Tarık hızlı bir şekilde hazır ettikten sonra Lüfer merasına doğru yola koyulduk. Bu arada iskele üzerinde olta atan sevdalıları gördüm ve Tarık'a ne için olta attıklarını sordum. Kalkan için atıyorlarmış ve bir iki Kalkan yakalamışlar. Pancar motorun gürültüsüyle yapabildiğimiz muhabbet fazla uzun sürmedi, zira meraya gelmiştik. Etrafta gördüğümüz birkaç tekneden oltalar suya bırakılmıştı ama henüz balık alan olmamıştı. Tarık bana hazırladığı oltayı vererek benim avlanmamı istedi. Biz de takımlarımızı canlı Zargana ile hazırladıktan sonra suyla buluşturduğumuzda güneş tepenin ardın el sallamak üzereydi ve nihayetinde gözden kaybolduğunda saat çalışmaya başlamıştı ama Yunus'lar da bizimle aynı meraya avlanmaya çıkmışlardı ve bu durumda Lüfer'ler canını mı kurtaracaktı yoksa karnını mı doyuracaktı
Neyse ki, Yunus'lar bizim av yapmamıza izin verdiler ve meradan ayrıldılar. Tabi ben de oltamı Tarık'a vererek makinamı aldım ve o anı ölümsüzleştirme çabaları içerisine girdim. Sanki Lüfer'ler kıtlıktan çıkmışcasına saldırmaya başladılar. Tüm tekneler balık yakalamaya başlamıştı. Ortam bir anda panayır yerine dönmüş herkes avın keyfini çıkarıyordu. 15-20 dakika sonra dörder balık alınmış ve livara girmişti. Tabi arada verdiğimiz karavanaları saymıyorum. Havanın iyice kararmasıyla benim fotoğraf çekme çabalarım da son bulmuştu, zira flaşlı bir iki çekim yaptığımda hemen tepkiler geldi. Bunun üzerine ben de makinamı bir kenara koydum ve ortamın keyfini çıkarmaya başladım. Sonra Tarık ile yer değiştirdik, artık elimde olta vardı ve ilk vuruşu aldığımda kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ilk balığımı almıştım. Hemen yeni bir Zargana taktım ama taktığım Zargana Lüfer'lerden büyüktü ama karanlıkta elime o gelmişti. İyi ki o gelmiş, o Zargana ile peşpeşe üç Lüfer aldım. İnanması zor ama bunu özellikle yaptım. 45 cm civarındaki Zargana'dan yakaladığım her Lüfer 5 cm'lik parçalar almıştı ama ben her zaman söylediğimi ispatlamak amacında olduğumdan aynı yemi kullanarak üç tane Lüfer'i kandırmayı başarmıştım. En önemlisi her zaman söylediğimi ispatlamış olmanın haklı gururunu yaşıyordum.
Neydi benim her zaman söylediğim onu da hemen açıklamak istiyorum. Söylediğim şuydu; "balık yeme girdiği zaman önüne ne verirseniz yer, rengine, tadına, tazeliğine, bayatlığına ya da canlı olup olmadığına bakmaz" diyordum. Hep söylenir, Zargana canlı ya da çok taze olacak, fleto yaparken kuyruk ikiye ayrılmalı, kaşık ya da rapala arkası kullanılmalı, vs., vs., vs., gibi söylemlere ne oldu, o anda hepsi yalan oldu. Dördüncü Lüfer için kalan parçayı tekrar indirdim ama Tarık "yeter Süleyman yemi değiştirelim" diye söyleyince çıkardım ve yeni Zargana'yı taktım. İki Lüfer daha aldım, üç tane de küpeştenin kenarından düşürdüm. Toplamda dokuz balığı kandırmıştım ama altısını livara atmıştım, çok mutluydum, daha ne isteyebilirdim ki, başka bir şey istemedim. Sonra Tarık ile yer değiştirdik, o da balık yakalamaya ve kaçırmaya devam etti. Saat 19:00 gibi bize izin veren Yunus'ların geldiğini püskürttükleri havanın sesini duyunca anladım. Teknenin pruvasında dalıp çıkıyorlardı ve sanki sözleşmiş gibi Lüfer'ler yine ortadan kaybolmuştu. Tekneler bir bir merayı terk etmeye başladığında biz de o kervana katılma kararı verdik ve dönüş yoluna girdik. Kısa bir yolculuktan sonra bizi iskeleye bırkan Nejat tekneyi tonozuna bağladı. Kardeşi Umut onu karaya çekecekleri tekne ile alarak kıyıya yanaştılar. Teknesini bağladık ve ırgat yardımıyla feleklerin üzerine çıkardık, yastıklarını dayadıktan sonra günün hasılatını pay etmek ve toplu halde fotoğraflamak için kontraplak üzerine boca ettik.
Balıklar kıpır kıpır oynarken videolarını ve resimlerini çektiğimde toplam hasılatın 17 adet Lüfer olduğunu da öğrenmiş olduk. Ben kendime göre iki tane Lüfer'i aldım, Nejat hakkını Tarık'a devretti, zira Tarık'ın sözü vardı ve dünürüne Lüfer yedirecekti. Balıkları kovaya doldurduk, bir birimizle vedalaştık ve ayrıldık. Bir maceramızın daha böylelikle sonlaması beni fazlasıyla memnun ve mutlu etti. Tüm bu güzellikleri yaşamama vesile olan değerli ve candan dostum Tarık'a ve Nejat kardeşime teşekkür ederim. İyi ki, varsınız ve iyi ki, hayatımdasınız, sizleri seviyorum.
Değerli Balık Sevdam üyeleri, dostlarım ve arkadaşlarım, herşeyin gönlünüzce olması dileklerimle, her zaman rast gelsin…
Av güncemizle ilgili resimleri sizlere sunuyorum, keyifli seyirler dilerim…
Not: Av, tekne ile ve uzunolta sistemiyle yapılmıştır.
herkese can'ı gönülden merhaba diyerek sizleri selamlıyorum.
Değerli arkadaşım Tarık (Alperen59) ile gerçekleştirdiğimiz bu bereketli av güncesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sabahtan işlerimizi toparladıktan sonra Tarık'ı İstanbul'daki evinden alarak Sultanköy'e doğru yola çıktık. Oradaki balık durumu haberlerinde Lüfer'in akşam suyunda bereketli olduğu duyumlarını aldığımızdan acele etmeden muhabbetle yola devam ediyorduk. Zaten Zargana için Nejat kardeşimiz Tarık'ın teknesiyle denize çıkmış ve yemlikleri yakalamaya başlamıştı. 13:30 gibi Sultanköy'e ulaştığımızda Cumhuriyet meydanında 29 Ekim kutlamaları için tören alanının hazırlandığını gördüğümüzde yüreğimizin kabardığını söylemeden geçemeyeceğim. Oradaki arkadaşlarıyla bir iki satır hoş sohbeti sıcak çay eşliğinde yaparken Nejat'ın değerli babası teknenin devirdaim pompasıyla yanımıza geldiğinde morali çok bozuktu. Çorlu'ya gitmesi gerekiyordu ama o saatten sonra servise nasıl yetişeceğini düşünürken Tarık "ben seni götürür, getiririm" dediğinde çok sevindiği her halinden belli oluyordu. Bunun üzerine programda küçük bir değişiklik yaptık ve Tarık beni Nejat yanına götürdü. Ben Nejat ile Zargana yakalamaya gidecektim, onlar da Çorlu'ya gidip, geleceklerdi. Malzemelerimi tekneye yükledikten sonra biz denize onlar da Çorlu'ya gittiler.
Nejat'ın kullandığı hazır iki tane Zargana takımı vardı ama ben de yeni aldığım makine ve kamışımı denemek için hazırlığımı yaptım ve Zargana ipeğini suyla buluşturdum. Zargana'ları bulmakta zorlanmadık, merada yeterince Zargana vardı. Nejat'ın önceden yakaladıklarıyla birlikte 25'e yakın Zargana'mız ve 1 kg. kadar İstavrit'imiz yemlik için hazırdı. Saat 16:45 gibi Tarık telefon açtı, pompayı yaptırdıklarını ve biraz sonra iskelede olacağını söyledi. Bunun üzerine takımları toparlayıp iskeleye doğru yolumuza devam ettik. Tarık'ı aldığımızda akşam suyu için tek eksiğimiz Lüfer takımlarımızdı, onları da Tarık hızlı bir şekilde hazır ettikten sonra Lüfer merasına doğru yola koyulduk. Bu arada iskele üzerinde olta atan sevdalıları gördüm ve Tarık'a ne için olta attıklarını sordum. Kalkan için atıyorlarmış ve bir iki Kalkan yakalamışlar. Pancar motorun gürültüsüyle yapabildiğimiz muhabbet fazla uzun sürmedi, zira meraya gelmiştik. Etrafta gördüğümüz birkaç tekneden oltalar suya bırakılmıştı ama henüz balık alan olmamıştı. Tarık bana hazırladığı oltayı vererek benim avlanmamı istedi. Biz de takımlarımızı canlı Zargana ile hazırladıktan sonra suyla buluşturduğumuzda güneş tepenin ardın el sallamak üzereydi ve nihayetinde gözden kaybolduğunda saat çalışmaya başlamıştı ama Yunus'lar da bizimle aynı meraya avlanmaya çıkmışlardı ve bu durumda Lüfer'ler canını mı kurtaracaktı yoksa karnını mı doyuracaktı
Neyse ki, Yunus'lar bizim av yapmamıza izin verdiler ve meradan ayrıldılar. Tabi ben de oltamı Tarık'a vererek makinamı aldım ve o anı ölümsüzleştirme çabaları içerisine girdim. Sanki Lüfer'ler kıtlıktan çıkmışcasına saldırmaya başladılar. Tüm tekneler balık yakalamaya başlamıştı. Ortam bir anda panayır yerine dönmüş herkes avın keyfini çıkarıyordu. 15-20 dakika sonra dörder balık alınmış ve livara girmişti. Tabi arada verdiğimiz karavanaları saymıyorum. Havanın iyice kararmasıyla benim fotoğraf çekme çabalarım da son bulmuştu, zira flaşlı bir iki çekim yaptığımda hemen tepkiler geldi. Bunun üzerine ben de makinamı bir kenara koydum ve ortamın keyfini çıkarmaya başladım. Sonra Tarık ile yer değiştirdik, artık elimde olta vardı ve ilk vuruşu aldığımda kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ilk balığımı almıştım. Hemen yeni bir Zargana taktım ama taktığım Zargana Lüfer'lerden büyüktü ama karanlıkta elime o gelmişti. İyi ki o gelmiş, o Zargana ile peşpeşe üç Lüfer aldım. İnanması zor ama bunu özellikle yaptım. 45 cm civarındaki Zargana'dan yakaladığım her Lüfer 5 cm'lik parçalar almıştı ama ben her zaman söylediğimi ispatlamak amacında olduğumdan aynı yemi kullanarak üç tane Lüfer'i kandırmayı başarmıştım. En önemlisi her zaman söylediğimi ispatlamış olmanın haklı gururunu yaşıyordum.
Neydi benim her zaman söylediğim onu da hemen açıklamak istiyorum. Söylediğim şuydu; "balık yeme girdiği zaman önüne ne verirseniz yer, rengine, tadına, tazeliğine, bayatlığına ya da canlı olup olmadığına bakmaz" diyordum. Hep söylenir, Zargana canlı ya da çok taze olacak, fleto yaparken kuyruk ikiye ayrılmalı, kaşık ya da rapala arkası kullanılmalı, vs., vs., vs., gibi söylemlere ne oldu, o anda hepsi yalan oldu. Dördüncü Lüfer için kalan parçayı tekrar indirdim ama Tarık "yeter Süleyman yemi değiştirelim" diye söyleyince çıkardım ve yeni Zargana'yı taktım. İki Lüfer daha aldım, üç tane de küpeştenin kenarından düşürdüm. Toplamda dokuz balığı kandırmıştım ama altısını livara atmıştım, çok mutluydum, daha ne isteyebilirdim ki, başka bir şey istemedim. Sonra Tarık ile yer değiştirdik, o da balık yakalamaya ve kaçırmaya devam etti. Saat 19:00 gibi bize izin veren Yunus'ların geldiğini püskürttükleri havanın sesini duyunca anladım. Teknenin pruvasında dalıp çıkıyorlardı ve sanki sözleşmiş gibi Lüfer'ler yine ortadan kaybolmuştu. Tekneler bir bir merayı terk etmeye başladığında biz de o kervana katılma kararı verdik ve dönüş yoluna girdik. Kısa bir yolculuktan sonra bizi iskeleye bırkan Nejat tekneyi tonozuna bağladı. Kardeşi Umut onu karaya çekecekleri tekne ile alarak kıyıya yanaştılar. Teknesini bağladık ve ırgat yardımıyla feleklerin üzerine çıkardık, yastıklarını dayadıktan sonra günün hasılatını pay etmek ve toplu halde fotoğraflamak için kontraplak üzerine boca ettik.
Balıklar kıpır kıpır oynarken videolarını ve resimlerini çektiğimde toplam hasılatın 17 adet Lüfer olduğunu da öğrenmiş olduk. Ben kendime göre iki tane Lüfer'i aldım, Nejat hakkını Tarık'a devretti, zira Tarık'ın sözü vardı ve dünürüne Lüfer yedirecekti. Balıkları kovaya doldurduk, bir birimizle vedalaştık ve ayrıldık. Bir maceramızın daha böylelikle sonlaması beni fazlasıyla memnun ve mutlu etti. Tüm bu güzellikleri yaşamama vesile olan değerli ve candan dostum Tarık'a ve Nejat kardeşime teşekkür ederim. İyi ki, varsınız ve iyi ki, hayatımdasınız, sizleri seviyorum.
Değerli Balık Sevdam üyeleri, dostlarım ve arkadaşlarım, herşeyin gönlünüzce olması dileklerimle, her zaman rast gelsin…
Av güncemizle ilgili resimleri sizlere sunuyorum, keyifli seyirler dilerim…
Not: Av, tekne ile ve uzunolta sistemiyle yapılmıştır.
Moderatör tarafında düzenlendi:
