Yirmi beş yıl önce Akyaka'da karşılaştığım bir olay nedeniyle balık avında beni en korkutan olay trakonya zehirlenmesidir. Açıkta ağları çekerken balıkçıya yardım için tekneye binmiş bir arkadaşının elini üç dört yerinden çizmiş trakonya. Balıkları tanımayan biriymiş, ne olduğunu bilmeden avuçlamış balığı, sonra da "Elim zonkluyor." diye söylenmeye başlamış. Balıkçı bakmış hemen, durumu anlayınca aceleyle ağın kalanını çekip Akyaka'ya dönmüşler ama yine de bir buçuk saat geçmiş aradan. Hâlâ gözümün önündedir; parmakları şişmiş ve kararmış, avcunun içi de öyle, hatta kolu bile yer yer şişmişti, "Çok acıyor ulan, elimi kesin!" diye bağırıyordu adam. Arabaya atlayıp apar topar hastaneye gitmişlerdi.
O zamanlar internet filan yok, bir kitap buldum, balıkçı Arif Özer'in Su Ürünleri Fakültesinden bir profesörle yazdığı "Tüm Yönleriyle Olta Balıkçılığı" kitabı. Diğer zehirli balıklarlar birlikte trakonyanın da resmi vardı kitapta, yakalandığında neler yapılması gerektiğini anlatıyordu; "Kazara bir yeriniz çizildiğinde hemen amonyak sürün, yoksa üzerine işeyin ve olabildiğince çabuk bir sağlık kuruluşuna başvurun." yazıyordu kitapta. Şimdi amonyağı tavsiye etmiyorlar, bugün öğrendiğim kadarıyla zehirde bulunan proteinlerin bağ yapmaması için yaralı bölgenin dayanılabildiği kadar 40-45 derece sıcak suda tutulmasını tavsiye ediyorlar. Bugüne kadar bilmiyordum, bugün öğrendim.
Uzun süredir spin avıyla uğraştığım için hiç karşılaşmamıştım trakonyayla, dip balığı olduğundan benim subwater yahut popper sahtelerime itibar etmiyorlardı. Ancak bugün akşam suyunda yeni gelen 14 gramlık zebra jigleri Kumluk Plajı'nda denemek istedim. Bizim buralarda spin avında avlayabildiğimiz tek balık neredeyse hava karardıktan sonra aldığımız iskarmozdur (Akdeniz baraküdası yahut yerel dille deniz turnası), ara sıra levrek, akya palazı, çok nadiren palamut ve lambuka da tutarız. Bir de gündüzleri spin yaparsanız lokum balığı gelir, kum mezgiti de derler, hatta ilk tuttuğumda ne olduğunu bilememiş, buradaki usatalara sormuştum. Nedense bu balık geceleri hiç vurmaz, kıyılayan avcı balıklardan korktuğundan ortaya çıkmıyor herhâlde. İşte bugün saat 17.00 gibi filan shore jig yaparken iki tane lokum balığı tuttum ve boyutları çok küçük olduğu için denize iade ettim. Sonra bir de kum mezgiti sandığım trakonya.
Bir alışkanlığım var, çantamda eski nevresimlerden kesilmiş bezler bulundurur, elim kokmasın, elimden kamışın sapına filan da bulaşmasın diye tuttuğum bütün balıkları bezle tutarım. Üçüncü balık ilk ikisinden de küçüktü, en fazla on cm filan, yani trakonyanın en zehirli türü olan varsam. Ben bunu lokum balığı sanıp hiç çekincesiz bezle tuttum ve jig iğnesini ağzından çıkarmak için yukarıya kaldırırken sol elimin ayasını, orta ve işaret parmağımı şişledi. Hemen anladım, lokum değildi bu, balığı yere attım, avcumun işaret parmağına yakın bölümü delinmiş kanıyordu. Balığın ağzına baktım; lokum balığına göre kısa ve daha aşağıya doğru bir ağız, dişler de farklı. Penseyle kafasının üst tarafındaki yüzgecini kaldırdım; siyah perdeli üç sivri diken. "Yandın oğlum!" dedim kendi kendime.
Yirmi beş yıl önce okuduğum kitaptaki bilgileri hatırlamaya çalıştım. Aklımda sadece amonyak kalmış (kurşunlu takımlarla yemli avlar yaptığım dönemlerde çantamda hep amonyak olurdu ama uzun süredir gerek olmuyor diye taşımıyordum). Araba 200 metre kadar uzakta. Balığı çantaya attığım gibi (kamışı, sahte kutusunu filan toplamak için zaman kaybetmedim, birine emanet edip) koşmaya başladım. Yolu 50 metre kadar uzatıp eczaneye girdim ve amonyak istedim. Fısfıslı amonyaklar çıkmış, bir yandan elime sıkarken bir yandan da eczacıya trakonya sokması için ne yapmam gerektiğini sordum. Tahmin ettiğim gibi hastaneye gitmemi söyledi. Para filan sormak da aklıma gelmemiş, arabaya koşup olabildiğince çabuk hastaneye gittim. Tahminen olaydan on beş dakika kadar sonra acil servisteydim. Ağrı kesici ve zehirlenme alerjisine karşı iki ilacı karıştırıp iğne yaptılar.
İşin garibi elimdeki hafif bir zonklama dışında hiç acı hissetmemiştim. Oysa bildiğim kadarıyla şiddetli bir acı duymam gerekiyordu. Şüpheye düştüm, ne de olsa amatörüz, limana dönüp çantamdaki balığı bir balıkçıya gösterdim, "Dragona bu, sakın bir yerine dokunma, at hemen." dedi. "Ya, ben bunu avuçladım, elimi üç dört yerinden deldi. Sonra da hastaneye gidip iğne vurdurdum ama pek ağrısı sızısı olmadı." dedim. "Bazen öyle oluyor. Sen yine de dokunma." dedi, balığı alıp denize attı, sonra işine döndü. Ben de eve yollandım. İnternette, buradakiler de dâhil bulabildiğim bilgileri okudum. Şu an elimin çizik ve delik yerlerindeki hafif sızlamalar dışında (ağrı kesicinin etkisi geçince biraz arttı sızlama ama şişme, kararma filan yok) bir sorun yok gibi.
Anladığım kadarıyla bu balığın dikenlerinde öyle yılan dişlerindeki gibi zehir kanalı yok. Dikenlerinin dibinde zehir torbacıkları varmış, soktuğunda bu torbacıklar patlayıp etken hâle geçiyormuş. Sanıyorum beni bez kurtardı. İnce bir bez olmasına rağmen dikenleri geçse de zehir torbacıklarının elimin çizik ve delik yerlerine ulaşmasını bir nebze önlemiş olabilir. Zaten anında yere attım. Ama dediğim gibi bu sadece bir tahmin. Bu balığı kesinlikle bezle mezle tutmayın. İğnelerinin geçemeyeceği malzemeler kullanın ve çok dikkatli olun.
Herkese dikkatli ve kazasız, belasız avlar diliyorum.