Hür MOL
Aktif Üye
13 Aralık 2010 da yaptığım avdan, o Rüya Gibi Bir Gece den bu yana 7 hafta geçti. Bu süre içerisinde 1 kez Şenol Öztürk kardeşimin gece saat 00:00 dan sonra avlağa çağırmasına icabet ettim ama çok fazla kalmadan geri dönmüştüm. Bir kez de saygıdeğer Mehmet Ağabeyim ve yine Şenol Öztürk kardeşim ile, uygunsuz hava koşullarına rağmen, daha çok hava değişimi niyeti içerisinde Aliağaya gittik. Oradan da, odun ateşinde sucuk menüsü ile sohbetimizi yapıp, birkaç atıp çektikten sonra 01:00 sıralarında toparlanıp avsız döndük.
Son üç-dört haftadır da üzerinize afiyet, önce bir soğuk algınlığı ve arkasından şiddetli bir grip ile salya-sümük yataktan çıkamadım. Hayatımda belki de ilk kez bu kadar şiddetli bir grip geçirdim. Ama açık konuşmak gerekirse, biraz da levrek yumurta da olduğundan çok fazla da av için kendimi güdülememeye çalıştım. Zaten genellikle yeni yıla girdikten sonra Şubat 15′e kadar av işini rolantiye alırım. Ancak, yaklaşık bu iki aylık avsız geçen süre ve hastalığımın beni eve hapsetmesi beni iyice bunaltmıştı.
04 Şubat Cuma günü, yıllardan beri değişmeyen klasik aile toplantılarımızdan birini yaşıyorduk yine. Sevgili biraderim, bir süredir eve kapandığımı, çok sıkıldığımı farkettiğini ve ertesi günü (cumartesi) Altınovaya yazlığa gitmeyi teklif etti. Hem biraz hava değişimi olur, hem de çok yağmur yağdı, evin akarı kokarı varmı bir bakalım dedi.
Ertesi günü öğleden sonra çocukları da aldık ve düştük Altınova yollarına. Aslında pek balık avı niyetimiz yoktu ama yine de ben birkaç malzeme attım arabanın bagajına.
Akşam 19:00 gibi yazlıktaydık. Gündüz hava oldukça iyi olmasına rağmen gece ciddi şekilde serinlemişti. Birader her zamanki gibi mangalı yaktı. Mevsim itibariyle kimseler olmadığından, kafa dinlendirici bir sessizlik içerisinde bol muhabbetle o güzel sofranın tadını çıkardık. Saatler nasıl geçti anlamadık, saat sabahın 03:00 ü olmuş.
Sabah, daha doğrusu öğlene doğru kalktığımızda, bahardan kalma bir güne merhaba dedik. Muhteşem güzel bir hava vardı. Bahçede yarı güneşlenerek yaptığımız güzel bir kahvaltı ve arkasından kahvelerimizi de yudumladıktan sonra evin birkaç işini hallettik. Derken telefonum çaldı. Arayan bizim Carpe namı diğer Doktor Hakan. Hal-hatır, hoş-beş derken beni yine depreştirdi balık avı konusunda. Telefonu kapattıktan sonra uzun süre düşüncelerimde at-çek yaptım. Tamam zehirlenmiştim bir kere. Programımıza göre akşam üzeri saatlerinde İzmire dönecektik. Ben de biraderi zehirledim ve aniden, akşama kısa süreli de olsa bir av yapıp geç saatlerde İzmire dönmeye karar verdik.
Saat 20:00 gibi avlaktaydık. Burası daha önce keşif yaptığımız ama bir türlü avlanma fırsatı bulamadığımız bir yerdi. Avlak fena değildi de, ay hilal olduğundan fazla bir ışık kaynağımız yoktu, ortam son derece karanlıktı.
Bu da biraz olumsuzluk doğuruyordu.
Cormoran Bullfighter 1.95 kamış, üzerinde Ryobi 2500 makinem ve makineme sarılı Okuma Blufish 0.28 mm misinam ile atçek avıma başladım. Saat 23:30 a kadar en küçük bir hareket yoktu. Biraz mola verdik. Saat 01:00 de avı bitirmeye karar verdik. Çünkü daha İzmir yolumuz vardı. Saat 00:00. Tekrar başladım çalışmaya.
Yaklaşık 15 dakika kadar sonra çok güzel bir vuruş aldım ama, balığı kamışımda hissetmemle kurtulması bir oldu. Bu durum beni adeta fişekledi. Artık burada balık olduğundan da emin olmuştum. Ümitlerim yeşerdi.
15 dakika daha geçti, bir hareket yok. Birader yavaş yavaş toparlanmaya başlamıştı ki
Aman Allahım, makinemin kolunu ağır ağır sararken, o kol sanki bir anda kilitlendi. Dönmüyor. Akabinde öyle bir kafa atışlar başladı ki, bu kafa atışlarını omuzunda hissettim. Sağ omuzum zangır zangır titriyor. Kalamam yaklaşık 3 kga ayarlı olmasına rağmen öyle bir kalama alıyor ki, tamam dedim bu hatırı sayılır bir balık. Başladık boğuşmaya. Hakikaten çok sağlam basıyor. Hemen kalama ayarımı yeniledim. Balığın oltaya takıldığı noktadan yaklaşık 30 metre kadar sola kaydık. Mümkün olduğu kadar yormaya çalışıyorum. Yaklaşık 5 dakika kadar tarifi imkansız, o doyumsuz mücadeleyi yaşadım. Sonunda sevgili paşam ağır ve fersiz kurtulma çabaları içinde görüş menzilime girdi. Ağır ağır kumsalın nemli toprakları üzerine oturtmayı başardım. Balığı emniyete aldıktan sonra da dizlerimin üzerine çöktüm. Ben heyecandan, o yorgunluktan ikimiz de bitmiş vaziyetteydik. Birader ve ben öylece balığa bakakaldık. Bir süre hiç bir şey konuşamadık. Sadece o muhteşem güzelliğin büyüsüne kapılmış vaziyette 6 kglık bu trofeyi seyrettik, seyrettik
Saat neredeyse 01:00 oldu. Son birkaç atış dedik. 10 Dakika kadar sonra bir güzel vuruş ve karşılığında benim tasmam. Evet işte yine güzel bir parça sağ kolumu zangır zangır titretiyor. Kısa bir mücadeleden sonra onu da kıyıya almayı başardık. Bu da 3 kg. güzel bir parçaydı.
Çok beklentimiz olmadan başladığımız bir av, mükemmel şekilde sonuçlanmıştı. İşte bu anı çok seviyorum. Yaklaşık 2 ay aradan sonra deniz ananın bu ikramına sonsuz teşekkürler ve şükürler ediyorum.
İkinci avdan sonra başka atış yapmadım. Yavaş toparlandık ve dönüş yoluna geçtik.
Aslında arkadaşlar, hani bir laf vardır ya; Nasipse gelir Hintten, Yemenden; nasip değilse ne gelir elde diye.
Düşünsenize ava gitmeye hiç niyetimiz olmadığı bir anda, Hakan kardeşimden gelen telefon sanki bizi nasibimize iten bir vesile idi. Bu yüzden bu güzel ava vesile olduğu için Sevgili Hakan a da hakkını teslim ediyor ve teşekkür ediyorum.
Sizleri bu bu güzel avın video görüntüleri ile baş başa bırakıyorum. Özellikle balığın henüz suda iken olan görüntülerini ben çok beğendim. Umarım sizler de beğenirsiniz.
Hepinize bol trofeli avlar diliyorum. Sağlıkla ve Mutlulukla kalın.
Son üç-dört haftadır da üzerinize afiyet, önce bir soğuk algınlığı ve arkasından şiddetli bir grip ile salya-sümük yataktan çıkamadım. Hayatımda belki de ilk kez bu kadar şiddetli bir grip geçirdim. Ama açık konuşmak gerekirse, biraz da levrek yumurta da olduğundan çok fazla da av için kendimi güdülememeye çalıştım. Zaten genellikle yeni yıla girdikten sonra Şubat 15′e kadar av işini rolantiye alırım. Ancak, yaklaşık bu iki aylık avsız geçen süre ve hastalığımın beni eve hapsetmesi beni iyice bunaltmıştı.
04 Şubat Cuma günü, yıllardan beri değişmeyen klasik aile toplantılarımızdan birini yaşıyorduk yine. Sevgili biraderim, bir süredir eve kapandığımı, çok sıkıldığımı farkettiğini ve ertesi günü (cumartesi) Altınovaya yazlığa gitmeyi teklif etti. Hem biraz hava değişimi olur, hem de çok yağmur yağdı, evin akarı kokarı varmı bir bakalım dedi.
Ertesi günü öğleden sonra çocukları da aldık ve düştük Altınova yollarına. Aslında pek balık avı niyetimiz yoktu ama yine de ben birkaç malzeme attım arabanın bagajına.
Akşam 19:00 gibi yazlıktaydık. Gündüz hava oldukça iyi olmasına rağmen gece ciddi şekilde serinlemişti. Birader her zamanki gibi mangalı yaktı. Mevsim itibariyle kimseler olmadığından, kafa dinlendirici bir sessizlik içerisinde bol muhabbetle o güzel sofranın tadını çıkardık. Saatler nasıl geçti anlamadık, saat sabahın 03:00 ü olmuş.
Sabah, daha doğrusu öğlene doğru kalktığımızda, bahardan kalma bir güne merhaba dedik. Muhteşem güzel bir hava vardı. Bahçede yarı güneşlenerek yaptığımız güzel bir kahvaltı ve arkasından kahvelerimizi de yudumladıktan sonra evin birkaç işini hallettik. Derken telefonum çaldı. Arayan bizim Carpe namı diğer Doktor Hakan. Hal-hatır, hoş-beş derken beni yine depreştirdi balık avı konusunda. Telefonu kapattıktan sonra uzun süre düşüncelerimde at-çek yaptım. Tamam zehirlenmiştim bir kere. Programımıza göre akşam üzeri saatlerinde İzmire dönecektik. Ben de biraderi zehirledim ve aniden, akşama kısa süreli de olsa bir av yapıp geç saatlerde İzmire dönmeye karar verdik.
Saat 20:00 gibi avlaktaydık. Burası daha önce keşif yaptığımız ama bir türlü avlanma fırsatı bulamadığımız bir yerdi. Avlak fena değildi de, ay hilal olduğundan fazla bir ışık kaynağımız yoktu, ortam son derece karanlıktı.
Bu da biraz olumsuzluk doğuruyordu.
Cormoran Bullfighter 1.95 kamış, üzerinde Ryobi 2500 makinem ve makineme sarılı Okuma Blufish 0.28 mm misinam ile atçek avıma başladım. Saat 23:30 a kadar en küçük bir hareket yoktu. Biraz mola verdik. Saat 01:00 de avı bitirmeye karar verdik. Çünkü daha İzmir yolumuz vardı. Saat 00:00. Tekrar başladım çalışmaya.
Yaklaşık 15 dakika kadar sonra çok güzel bir vuruş aldım ama, balığı kamışımda hissetmemle kurtulması bir oldu. Bu durum beni adeta fişekledi. Artık burada balık olduğundan da emin olmuştum. Ümitlerim yeşerdi.
15 dakika daha geçti, bir hareket yok. Birader yavaş yavaş toparlanmaya başlamıştı ki
Aman Allahım, makinemin kolunu ağır ağır sararken, o kol sanki bir anda kilitlendi. Dönmüyor. Akabinde öyle bir kafa atışlar başladı ki, bu kafa atışlarını omuzunda hissettim. Sağ omuzum zangır zangır titriyor. Kalamam yaklaşık 3 kga ayarlı olmasına rağmen öyle bir kalama alıyor ki, tamam dedim bu hatırı sayılır bir balık. Başladık boğuşmaya. Hakikaten çok sağlam basıyor. Hemen kalama ayarımı yeniledim. Balığın oltaya takıldığı noktadan yaklaşık 30 metre kadar sola kaydık. Mümkün olduğu kadar yormaya çalışıyorum. Yaklaşık 5 dakika kadar tarifi imkansız, o doyumsuz mücadeleyi yaşadım. Sonunda sevgili paşam ağır ve fersiz kurtulma çabaları içinde görüş menzilime girdi. Ağır ağır kumsalın nemli toprakları üzerine oturtmayı başardım. Balığı emniyete aldıktan sonra da dizlerimin üzerine çöktüm. Ben heyecandan, o yorgunluktan ikimiz de bitmiş vaziyetteydik. Birader ve ben öylece balığa bakakaldık. Bir süre hiç bir şey konuşamadık. Sadece o muhteşem güzelliğin büyüsüne kapılmış vaziyette 6 kglık bu trofeyi seyrettik, seyrettik
Saat neredeyse 01:00 oldu. Son birkaç atış dedik. 10 Dakika kadar sonra bir güzel vuruş ve karşılığında benim tasmam. Evet işte yine güzel bir parça sağ kolumu zangır zangır titretiyor. Kısa bir mücadeleden sonra onu da kıyıya almayı başardık. Bu da 3 kg. güzel bir parçaydı.
Çok beklentimiz olmadan başladığımız bir av, mükemmel şekilde sonuçlanmıştı. İşte bu anı çok seviyorum. Yaklaşık 2 ay aradan sonra deniz ananın bu ikramına sonsuz teşekkürler ve şükürler ediyorum.
İkinci avdan sonra başka atış yapmadım. Yavaş toparlandık ve dönüş yoluna geçtik.
Aslında arkadaşlar, hani bir laf vardır ya; Nasipse gelir Hintten, Yemenden; nasip değilse ne gelir elde diye.
Düşünsenize ava gitmeye hiç niyetimiz olmadığı bir anda, Hakan kardeşimden gelen telefon sanki bizi nasibimize iten bir vesile idi. Bu yüzden bu güzel ava vesile olduğu için Sevgili Hakan a da hakkını teslim ediyor ve teşekkür ediyorum.
Sizleri bu bu güzel avın video görüntüleri ile baş başa bırakıyorum. Özellikle balığın henüz suda iken olan görüntülerini ben çok beğendim. Umarım sizler de beğenirsiniz.
Hepinize bol trofeli avlar diliyorum. Sağlıkla ve Mutlulukla kalın.
