Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için forumka kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Istanbul boğazı ve çevresi balık avı raporları

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ahmet_22

Yeni Üye
Katılım
23 Eki 2015
Mesajlar
16
Tepkime puanı
32
Puanları
13
Yaş
42
Konum
istanbul
Adı
Ahmet
Kan Grubu
AB Rh Negatif
!!!
Ekli dosyayı görüntüle 69711

PAHALI DEĞİL, KÜÇÜK
Sağlıksız beslenme biçimi ‘fast food’a tepki olarak doğan ve dünyaya yayılan ‘Slow Food’ hareketinin Türkiye ayağı Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucusu, aşçı ve ekoloji aktivisti Defne Koryürek’le balıkçıları geziyoruz. Hemen her balıkçı Koryürek’i görünce mutlu fakat mahcup bir ifade takınıyor. Tezgâhtaki kimi balıkların yeteri kadar büyük olmadığının ya da en iyi ihtimalle ebatlarının sınırda gezdiğinin onlar da farkında.

“İnsanlar balık bittiğinde ancak bu sorunun büyüklüğü konusunda ikna olacak” diyen Koryürek’e 10 liraya kadar gerileyen hamsi fiyatı hakkındaki düşüncesini soruyorum, yanıtı şöyle: “Herkes pahalı olduğunu iddia ediyor ama balığın ucuz hali bu çünkü tezgâh sahibi balıkçının da bir şekilde evine ekmek götürmesi gerekiyor. Hakkı verilecek olsa bir karış bile olmayan sarıkanatlar tezgâha çıkmaz. Fakat balıkçının suçu yok. Bir kere yakalanıp o denizden zaten çıkıyor. ‘Ben satmıyorum’ deme lüksü yok. Fakat tezgâhlara bakınca gördüğüm balığın üreme şansı bulamadığı. Lüfer 20-22 santimken normal karşılamaya başladık. Hâlbuki 30-35 santim normal olmalı.”

HAMSİ NEDEN KAÇIYOR
Koryürek çevresel faktörlerin de çok etkili olduğunu düşünüyor: “Hamsi kaçtı. Neden kaçtı? Çünkü denizler artık soğuk değil. Neden değil? Ruslar Dinyeper’e baraj yapmış soğuk su inmiyor; biz her yeri HES’lerle kaplamışız; Tuna’dan gelen atıklar yetmemiş tüm Marmara’nın sanayisinden gelen atıklar da Karadeniz’e yönlendirilmiş. Balığın bir suçu yok, bu şekilde yaşayamaz.”


YA RESTORANLAR: İşin bir ucunda da restoranlar var. Çoğu ünlü restoran, balıkçılarla anlaşıp iyi balığı hale girmeden almak ve kaçak avcılığa davetiye çıkarmakla itham ediliyor. İstanbul’un en ünlü balık restoranlarından birinin şef garsonu da değişen düzeni bir yemekle anlatıyor: “Hamsikuşu dediğimiz, belkemiği ve kılçıkları çıkarılmış hamsi mönünün her zaman en sevilenidir. Elinizi kirletmenize gerek kalmaz, çocuklar ya da kılçık ayıklamak istemeyenler için birebirdir. Fakat son aylarda bunu mönümüzden çıkardık. Çünkü hamsiler o kadar küçük ki, orta kılçıkları çıkarmaya kalkarsak balık elimizde kalıyor.”


DENİZLER ÇÖLE DÖNDÜ
Rakamlar da Türkiye’nin yıldan yıla balık kıtlığıyla burun buruna olduğunu kanıtlıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre birçok balık türü 15 yılda yarı yarıya azalmış durumda. Prof. Meriç Albay’a göre bu biraz da tercih meselesi. Kısa süre önce Norveç’te katıldığı konferanstaki bir anektodu anlatıyor: “Norveç dünyanın önde gelen petrol üreticilerinden biri. Su ürünleriyle ilgili yaptıkları açıklamada bir varil petrolle bir varil somonu yan yana koydular. Somonun daha pahalı ve kıymetli olduğunu anlattılar. ‘Geleceğimiz balıktadır’ dediler. Ülkemizin üç tarafı denizlerle kaplı olduğu halde balıkçılıkta ileriye gidemiyoruz. Denizin alginden bakterisine, balığın omurgasına kadar keşfedilmesi ve öğrenmemiz gereken koca bir dünya var. ‘Satamadığın balığı dök’ gibi eskiden beri var olan yanlışlarla yola devam edemeyiz. Denizler çöle döndü.”

5 SENEYE TOPARLANIR
Prof. Meriç Albay’a göre kötü avlanmanın karşısında durabilmek ancak doğru denetimle mümkün: “Balıkçılıkta denetim yetkileri Sahil Güvenlik Komutanlığı, iç sularda ek olarak jandarma ve tarım il müdürlüklerinde. Fakat hiçbiri yeterli değil. Eleman ve donanım bakımından sorunlar var. Türkiye’de 15 tane su ürünleri ve su bilimleri fakültesi bulunuyor. Buradan mezun binlerce su ürünü ve su bilimi mühendisleri var. Fakat istihdam edilmedikleri için denizlerde, hallerde ve balıkçılarda yaşananların tamamen dışındalar.” Prof. Albay, su mühendisliği konusunda uzmanlaşan ekipler, bilimsel programlarla sisteme dâhil edilirse, denizlerimiz 3 ile 5 senede toparlanabileceğini de söylüyor.

“İstanbul’un ilk sikkelerinde palamut ve orkinos siluetleri var. Çünkü balık bereket demek” diyen Defne Koryürek, devletin balıkçılık politikalarına acilen dahil olması gerektiğini bir örnekle anlatıyor: “Birkaç yıl önce Bodrum ve Kos arasındaki süngerler hastalandı ve süngercilik neredeyse bitti. Yunanistan hemen süngercilere başka istihdam alanları yarattı ve onları turizme kaydırdı. Biz hâlâ hastalıklı süngerleri çıkarmak için uğraştık. Avcı avlanmak, balıkçı malını satmak zorunda. Kilit nokta o balık o ağa yakalanmadan müdahale etmekte. Bu da devletin bir balık politikası yaratmasından geçiyor.”


Defne Koryürek

'EN AZ 5 YIL NADAS ŞART'
Koryürek, balıkların doğal kaynak olmadığını vurguluyor: “Eğer devlet tarafından böyle görülüyorsa bile doğal kaynağın yağmalanması söz konusu. Denizler yorgun ve bir süre nadasa bırakılmalı. 2009’da ilk kez balık sorununu seslendirdiğimizde 2 yıllık bir nadastan bahsediyorduk. Şimdi en az 5 yıl denizlerin dinlendirilmesine ihtiyaç var. Bu başlangıç için bir adım olacaktır. Fakat aynı zamanda küçük balıkçıların o sırada ne yapacağı sorusunu da doğuruyor. İşte burada bir devlet politikasına ihtiyacımız var.”

YUNANİSTAN VE İSPANYA’DA YAPILMIŞ
Bu sistem özellikle Yunanistan ve İspanya gibi AB ülkelerinde daha önce uygulanmış. İspanya’nın AB üyesi olduğu 1986’dan bu yana ülkedeki gemi sayısı 21 binden 11 bine düştü. Bu da yüzde 47’ye tekabül ediyor. Balıkçılıkla ilgili istihdam da yüzde 50 oranında azaldı. Ancak bu aşamada balıkçılar için önemli sübvansiyonlar yaratıldı. Sürdürülebilir balıkçılık için av kısıtlamaları getirilirken balık çeşidi ve deniz ürünlerinde önemli artışlar başarıldı.

Koryürek’e elinde bir sihirli değnek olsa neler yapacağını soruyorum: “Marmara ve Çanakkale boğazlarını milli park olarak ilan eder ve avlanmayı tamamen yasaklardım. Küçük balıkçılar kızıyor buna ama bu iki bölge ekolojik koridordur. Buralar aynı zamanda balığın var olmaya başladığı doğum kanalları. Bu ikisini korursak zincir gibi bir düzelme yaşanacaktır. Ayrıca Marmara’ya 20 metre üzerinde kayık çıkmasına izin vermezdim. Işıkla avlanma gibi yöntemler her nerede yapılırsa yapılsın hıyanettir.”

'NE KADAR KALDI BİLMİYORUZ'
İSTANBUL Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Meriç Albay, hale girmeden satılan balıklara göz yumulduğunu söylüyor. Bunun etkisi ise boş bir halden daha fazlası:

“Balıkla ilgili istatistiki bir boşluğumuz var. Sadece yakalanarak balıkhaneye giren balık sayısı belli. Fakat hale girmeden restoranların aldığı balıklar, aşırı avlanmayla dondurulan ve birkaç ay sonra piyasaya çıkan balıklar var. Tüm bunlar denizlerin kaderini nasıl etkiliyor, ne kadar balık stokumuz kaldı bilmiyoruz. Marmara, Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi... Hepsi çok kötü durumda.

Suları zaten kirlettik, stokları ise zorluyoruz. Son birkaç yıldır çıkan bir başka felaket, ışıkla avcılık da Marmara’ya kadar geldi. Düşünsenize yüzlerce watt ışığı, balıkları bir araya çekmek için suya veriyorsunuz. Balıklar toplanıyor. Sonrasında yapılan düpedüz katliam.”

BİLİMSEL AVLANMAYI ÖĞRENMELİYİZ
Prof. Albay, avcılık konusundaki denetimsizliğin büyük bir dert olduğunu anlatıyor: “Bugün elini kolunu sallayan denizlerimizde avlanabiliyor. Kullanmaması gereken ağ ölçüleri, türleri kullanıyor ve tutmaması gereken küçüklükte balıklar tutuluyor. Biz de acaba seneye balık olacak mı diye elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. Balıkçılarımızın ekipmanları gayet modern fakat ‘tutabildiğin kadar tut’ prensibiyle hareket ediyorlar. Kötü avlanıyoruz, bunu kabul etmememiz gerekiyor. Bizim balıkçılarımız sadece günü kurtarıyor. Bilimsel avlanma kavramını öğrenmemiz gerekiyor. Bu yüzden ekipmanların kullanımı sınırlandırılmalı, kurallandırılmalı.”

BALIKÇILAR DA RAHATSIZ
ÖMRÜNÜ denizlere adamış iki balıkçı, Erol Domaç ve Mesut Soydaner de Türkiye’deki balıkçılık sisteminden rahatsız. Balıkçılığın sanayileştiğini ve mesleğin ruhunu kaybettiğini söyleyen iki meslektaş özellikle trol ve gırgırcıların kapasitelerinin azaltılması gerektiği görüşünde.


Üsküdar Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı, 9 yaşından beri balıkçılık yapan Erol Domaç’a göre 25 metre ve üstü hiçbir tekne özellikle Marmara’ya çıkmamalı, düşük ölçekli radarlar kullanılmalı:

“Başta Karadeniz’de küçük boyutlu balıklar avlanıyor ve denetleyen hiç kimse yok. Ufak balıkların trol ve gırgırlarda ağ gözlerinden çıkma şansı olması gerekiyor, ağ buna göre örülmeli.

Bu sistemsizlikle şu an balık katliamı yapılıyor. Balıkçılarda da bilinç yok. Yeşil ruhsatlı tekne kimde varsa ciddi eğitimlere tabii tutulmalı. İki saatlik eğitimlerle olacak iş değil, aylarca sürecek sorunun ne olduğunu kafalara kazıyacak bir eğitim olmalı.”

BALIK BİTİNCE ALTIN GEÇMEYECEK
35 yıllık balıkçı Mesut Soydaner, doğma büyüme Üsküdarlı. Meseleye bir Kızılderili gibi yaklaşıyor:

“Ne bulursak avlıyoruz. Kimse gelecek nesli düşünmüyor. Tutan, satan, yiyen hepimiz suçluyuz. Gittiğim bir toplantıda şu an denetimin yüzde 35 olduğu ve 60-70’e çıkması gerektiğini konuştuk. Balıkçı nefsini terbiye edecek. Ben her şartta lüfer tutar yerim ama sen de yiyebiliyor musun? Cevap hayırsa balıkçılık bitmiştir.

18’inci yüzyılda tabiata aşık bir Kızılderili reisin dediği gibi ‘balık bittiği zaman altınlar geçmeyecek’, son balık öldüğü zaman paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacağız.”
Herkese Merhaba

Daha oncede yazdım. Kanunu koyan su ürünleri. Buyuk gırgır, trol sahipleri su ürünlerindeki kişiler. Adamlar kendi kanunlarını kendi işine geldiği gibi yapıyorlar. Balık baştan kokar derler. Sistemin ve baştaki adamların değişmesi gerek.

Herkese rast gele....
 
Katılım
15 Haz 2017
Mesajlar
36
Tepkime puanı
152
Puanları
33
Yaş
46
Konum
istanbul
Adı
ibrahim söyler
Kan Grubu
O Rh Pozitif
13.11.2013 - Nil Kayarlar Sarrafoğlu
Bu yazı 30.11.2013 tarihinde değiştirilmiştir:

Yesilist.com isimli web sayfamızda 13.11 2013 tarihinde Nil Kayarlar Sarrafoğlu imzalı 'Balık çiftlikleri hakkında dokuz korkunç gerçek' başlıklı yayınlanan yazıda balık çiftlikleri hakkındabilimsel gerçeklerden uzak, yanlış ve insanları yanıltıcı bilgiler sunulmuş ve balık çiftlikleri ve en iyi besin kaynağı olduğu tüm bilimsel literatürlerce ve konunun uzmanlarınca tespit edilmiş balık ürünü kötülenmiştir. Söz konusu yazı içerisinde belirtilen ve korkunç gerçek olarak adlandırılan tüm iddialar tamamen yalan, yanlış ve gerçek dışıdır. Ülkemizde balık çiftliklerinin çevreyi kirlettiğine dair yazıdaki ithamlar gerçek dışıdır. Uzmanı olmadığımız balık çiftlikleri hakkında gerçek dışı yazılar yazarak su ürünleri sektörü ve balık çiftlikleri kötülenmemelidir. Sitemizde yayınlamış olduğumuz bilimsel verilerden uzak ve yanıltıcı makaleden ötürü su ürünleri sektörü, paydaşları ve siz değerli okuyucularımızdan özür dileriz.
Bu kadının niyetinin halis olmadığı açıkça belli.
 
Katılım
15 Haz 2017
Mesajlar
36
Tepkime puanı
152
Puanları
33
Yaş
46
Konum
istanbul
Adı
ibrahim söyler
Kan Grubu
O Rh Pozitif
Trolle avlanma Marmara'da yasak ama avlanma sürdürülüyor. Türkiye'nin esas problemi denetimsizlik, bu yasakların kontrol edilmemesi. Kontrolsüzlükten balıkçılar istediği gibi avcılık yapabiliyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kontroller için gerekli tekneleri bulunmadığından denetimleri daha çok sahil güvenlik yapmakta. Denetimler kesinlikle arttırılmalı.
 

harunonay

Aktif Üye
Katılım
17 Ocak 2017
Mesajlar
370
Tepkime puanı
888
Puanları
93
Yaş
47
Konum
İstanbul
Adı
Harun Onay
Kan Grubu
O Rh Pozitif
Genetiği değiştirilmemiş buğdayı artık dunyada 100 kişiden 1 kişi yiyebiliyor.GDO lu besinleri bırakın balıklara yedirmeyi,özellikle Türkiye gibi tarım,balıkcılık vs buna heşeyi katabilirsiniz,yönetmeliklerin ve denetlemelerin zayıf kaldığı ülkelerde,biz farkinda bile olmadan hepimize yediriyorlar.
Bilinçsiz üretici(farkında olmadan zarar veren),bilinçli zarar veren üretici (ticari kaygıyla bilerek zarar veren,hasta tavukları ilacla ayakta tutan bunu artık 25 günde yetiştiren,zirai ilaç kalıntılı meyve sebzeleri hallere pazarlayan),ticari kaygı,menfaatlere dayalı oluşturulmuş!;devletlerin menfaatlerine göre oluşturulmuş yönetmelikler içinde artık yaşıyoruz."Burada işini layıkıyla yapan insanları,üreticileri,firmaları"ayrı tutmak,tebrik etmek lazım bu düzen ve zamanda...
Zaten yaşadığımız metropol şehir yaşamı da,aslında doğamıza aykırı değil mi?Yukarıdaki örneklerle örtüşmüyor mu?Balığa gitmemizin asıl nedeni bu değil mi?
Artık her anlamda doğal yaşayamıyoruz...
Son 30 yildaki insanlığın gelişimi artısıyla, daha çok eksisiyle tarihteki yerini alır.Bundan sonrası ne olur?Dahada kötüye gider gibi..
 

tamam

Aktif Üye
Katılım
3 Eyl 2016
Mesajlar
215
Tepkime puanı
432
Puanları
63
Yaş
42
Konum
KIRKLARELİ
Adı
murat
Kan Grubu
A Rh Negatif
... balıkçılıktan 1.500 TL ye surf kamış alacaktım vazgeçtim.Bu işten para kazananlar bizim kadar ses çıkarmıyorlar.Balik av malzemeleri satan yerler,gırgır,trol,tekne sahipleri meydanlara inip denizlerimizi koruyalım diye protesto bile yapmadılar.Biz amatör balikciyiz ve hobi olarak yapıyoruz.onlar ise balıktan ekmek kazanıyor lar.biz başka hobi buluruz onlarda başka denizlere açılırlar ama elin oğlu Türkiye gibi olmaz kotayı koyar 3 kuruşa talim edersin.
 

Ahmet Çevik

Aktif Üye
Katılım
1 Ocak 2017
Mesajlar
439
Tepkime puanı
670
Puanları
93
Yaş
36
Konum
İstanbul
Adı
Ahmet Çevik
Kan Grubu
AB Rh Pozitif
!!!
Ekli dosyayı görüntüle 69711

PAHALI DEĞİL, KÜÇÜK
Sağlıksız beslenme biçimi ‘fast food’a tepki olarak doğan ve dünyaya yayılan ‘Slow Food’ hareketinin Türkiye ayağı Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucusu, aşçı ve ekoloji aktivisti Defne Koryürek’le balıkçıları geziyoruz. Hemen her balıkçı Koryürek’i görünce mutlu fakat mahcup bir ifade takınıyor. Tezgâhtaki kimi balıkların yeteri kadar büyük olmadığının ya da en iyi ihtimalle ebatlarının sınırda gezdiğinin onlar da farkında.

“İnsanlar balık bittiğinde ancak bu sorunun büyüklüğü konusunda ikna olacak” diyen Koryürek’e 10 liraya kadar gerileyen hamsi fiyatı hakkındaki düşüncesini soruyorum, yanıtı şöyle: “Herkes pahalı olduğunu iddia ediyor ama balığın ucuz hali bu çünkü tezgâh sahibi balıkçının da bir şekilde evine ekmek götürmesi gerekiyor. Hakkı verilecek olsa bir karış bile olmayan sarıkanatlar tezgâha çıkmaz. Fakat balıkçının suçu yok. Bir kere yakalanıp o denizden zaten çıkıyor. ‘Ben satmıyorum’ deme lüksü yok. Fakat tezgâhlara bakınca gördüğüm balığın üreme şansı bulamadığı. Lüfer 20-22 santimken normal karşılamaya başladık. Hâlbuki 30-35 santim normal olmalı.”

HAMSİ NEDEN KAÇIYOR
Koryürek çevresel faktörlerin de çok etkili olduğunu düşünüyor: “Hamsi kaçtı. Neden kaçtı? Çünkü denizler artık soğuk değil. Neden değil? Ruslar Dinyeper’e baraj yapmış soğuk su inmiyor; biz her yeri HES’lerle kaplamışız; Tuna’dan gelen atıklar yetmemiş tüm Marmara’nın sanayisinden gelen atıklar da Karadeniz’e yönlendirilmiş. Balığın bir suçu yok, bu şekilde yaşayamaz.”


YA RESTORANLAR: İşin bir ucunda da restoranlar var. Çoğu ünlü restoran, balıkçılarla anlaşıp iyi balığı hale girmeden almak ve kaçak avcılığa davetiye çıkarmakla itham ediliyor. İstanbul’un en ünlü balık restoranlarından birinin şef garsonu da değişen düzeni bir yemekle anlatıyor: “Hamsikuşu dediğimiz, belkemiği ve kılçıkları çıkarılmış hamsi mönünün her zaman en sevilenidir. Elinizi kirletmenize gerek kalmaz, çocuklar ya da kılçık ayıklamak istemeyenler için birebirdir. Fakat son aylarda bunu mönümüzden çıkardık. Çünkü hamsiler o kadar küçük ki, orta kılçıkları çıkarmaya kalkarsak balık elimizde kalıyor.”


DENİZLER ÇÖLE DÖNDÜ
Rakamlar da Türkiye’nin yıldan yıla balık kıtlığıyla burun buruna olduğunu kanıtlıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre birçok balık türü 15 yılda yarı yarıya azalmış durumda. Prof. Meriç Albay’a göre bu biraz da tercih meselesi. Kısa süre önce Norveç’te katıldığı konferanstaki bir anektodu anlatıyor: “Norveç dünyanın önde gelen petrol üreticilerinden biri. Su ürünleriyle ilgili yaptıkları açıklamada bir varil petrolle bir varil somonu yan yana koydular. Somonun daha pahalı ve kıymetli olduğunu anlattılar. ‘Geleceğimiz balıktadır’ dediler. Ülkemizin üç tarafı denizlerle kaplı olduğu halde balıkçılıkta ileriye gidemiyoruz. Denizin alginden bakterisine, balığın omurgasına kadar keşfedilmesi ve öğrenmemiz gereken koca bir dünya var. ‘Satamadığın balığı dök’ gibi eskiden beri var olan yanlışlarla yola devam edemeyiz. Denizler çöle döndü.”

5 SENEYE TOPARLANIR
Prof. Meriç Albay’a göre kötü avlanmanın karşısında durabilmek ancak doğru denetimle mümkün: “Balıkçılıkta denetim yetkileri Sahil Güvenlik Komutanlığı, iç sularda ek olarak jandarma ve tarım il müdürlüklerinde. Fakat hiçbiri yeterli değil. Eleman ve donanım bakımından sorunlar var. Türkiye’de 15 tane su ürünleri ve su bilimleri fakültesi bulunuyor. Buradan mezun binlerce su ürünü ve su bilimi mühendisleri var. Fakat istihdam edilmedikleri için denizlerde, hallerde ve balıkçılarda yaşananların tamamen dışındalar.” Prof. Albay, su mühendisliği konusunda uzmanlaşan ekipler, bilimsel programlarla sisteme dâhil edilirse, denizlerimiz 3 ile 5 senede toparlanabileceğini de söylüyor.

“İstanbul’un ilk sikkelerinde palamut ve orkinos siluetleri var. Çünkü balık bereket demek” diyen Defne Koryürek, devletin balıkçılık politikalarına acilen dahil olması gerektiğini bir örnekle anlatıyor: “Birkaç yıl önce Bodrum ve Kos arasındaki süngerler hastalandı ve süngercilik neredeyse bitti. Yunanistan hemen süngercilere başka istihdam alanları yarattı ve onları turizme kaydırdı. Biz hâlâ hastalıklı süngerleri çıkarmak için uğraştık. Avcı avlanmak, balıkçı malını satmak zorunda. Kilit nokta o balık o ağa yakalanmadan müdahale etmekte. Bu da devletin bir balık politikası yaratmasından geçiyor.”


Defne Koryürek

'EN AZ 5 YIL NADAS ŞART'
Koryürek, balıkların doğal kaynak olmadığını vurguluyor: “Eğer devlet tarafından böyle görülüyorsa bile doğal kaynağın yağmalanması söz konusu. Denizler yorgun ve bir süre nadasa bırakılmalı. 2009’da ilk kez balık sorununu seslendirdiğimizde 2 yıllık bir nadastan bahsediyorduk. Şimdi en az 5 yıl denizlerin dinlendirilmesine ihtiyaç var. Bu başlangıç için bir adım olacaktır. Fakat aynı zamanda küçük balıkçıların o sırada ne yapacağı sorusunu da doğuruyor. İşte burada bir devlet politikasına ihtiyacımız var.”

YUNANİSTAN VE İSPANYA’DA YAPILMIŞ
Bu sistem özellikle Yunanistan ve İspanya gibi AB ülkelerinde daha önce uygulanmış. İspanya’nın AB üyesi olduğu 1986’dan bu yana ülkedeki gemi sayısı 21 binden 11 bine düştü. Bu da yüzde 47’ye tekabül ediyor. Balıkçılıkla ilgili istihdam da yüzde 50 oranında azaldı. Ancak bu aşamada balıkçılar için önemli sübvansiyonlar yaratıldı. Sürdürülebilir balıkçılık için av kısıtlamaları getirilirken balık çeşidi ve deniz ürünlerinde önemli artışlar başarıldı.

Koryürek’e elinde bir sihirli değnek olsa neler yapacağını soruyorum: “Marmara ve Çanakkale boğazlarını milli park olarak ilan eder ve avlanmayı tamamen yasaklardım. Küçük balıkçılar kızıyor buna ama bu iki bölge ekolojik koridordur. Buralar aynı zamanda balığın var olmaya başladığı doğum kanalları. Bu ikisini korursak zincir gibi bir düzelme yaşanacaktır. Ayrıca Marmara’ya 20 metre üzerinde kayık çıkmasına izin vermezdim. Işıkla avlanma gibi yöntemler her nerede yapılırsa yapılsın hıyanettir.”

'NE KADAR KALDI BİLMİYORUZ'
İSTANBUL Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Meriç Albay, hale girmeden satılan balıklara göz yumulduğunu söylüyor. Bunun etkisi ise boş bir halden daha fazlası:

“Balıkla ilgili istatistiki bir boşluğumuz var. Sadece yakalanarak balıkhaneye giren balık sayısı belli. Fakat hale girmeden restoranların aldığı balıklar, aşırı avlanmayla dondurulan ve birkaç ay sonra piyasaya çıkan balıklar var. Tüm bunlar denizlerin kaderini nasıl etkiliyor, ne kadar balık stokumuz kaldı bilmiyoruz. Marmara, Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi... Hepsi çok kötü durumda.

Suları zaten kirlettik, stokları ise zorluyoruz. Son birkaç yıldır çıkan bir başka felaket, ışıkla avcılık da Marmara’ya kadar geldi. Düşünsenize yüzlerce watt ışığı, balıkları bir araya çekmek için suya veriyorsunuz. Balıklar toplanıyor. Sonrasında yapılan düpedüz katliam.”

BİLİMSEL AVLANMAYI ÖĞRENMELİYİZ
Prof. Albay, avcılık konusundaki denetimsizliğin büyük bir dert olduğunu anlatıyor: “Bugün elini kolunu sallayan denizlerimizde avlanabiliyor. Kullanmaması gereken ağ ölçüleri, türleri kullanıyor ve tutmaması gereken küçüklükte balıklar tutuluyor. Biz de acaba seneye balık olacak mı diye elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. Balıkçılarımızın ekipmanları gayet modern fakat ‘tutabildiğin kadar tut’ prensibiyle hareket ediyorlar. Kötü avlanıyoruz, bunu kabul etmememiz gerekiyor. Bizim balıkçılarımız sadece günü kurtarıyor. Bilimsel avlanma kavramını öğrenmemiz gerekiyor. Bu yüzden ekipmanların kullanımı sınırlandırılmalı, kurallandırılmalı.”

BALIKÇILAR DA RAHATSIZ
ÖMRÜNÜ denizlere adamış iki balıkçı, Erol Domaç ve Mesut Soydaner de Türkiye’deki balıkçılık sisteminden rahatsız. Balıkçılığın sanayileştiğini ve mesleğin ruhunu kaybettiğini söyleyen iki meslektaş özellikle trol ve gırgırcıların kapasitelerinin azaltılması gerektiği görüşünde.


Üsküdar Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı, 9 yaşından beri balıkçılık yapan Erol Domaç’a göre 25 metre ve üstü hiçbir tekne özellikle Marmara’ya çıkmamalı, düşük ölçekli radarlar kullanılmalı:

“Başta Karadeniz’de küçük boyutlu balıklar avlanıyor ve denetleyen hiç kimse yok. Ufak balıkların trol ve gırgırlarda ağ gözlerinden çıkma şansı olması gerekiyor, ağ buna göre örülmeli.

Bu sistemsizlikle şu an balık katliamı yapılıyor. Balıkçılarda da bilinç yok. Yeşil ruhsatlı tekne kimde varsa ciddi eğitimlere tabii tutulmalı. İki saatlik eğitimlerle olacak iş değil, aylarca sürecek sorunun ne olduğunu kafalara kazıyacak bir eğitim olmalı.”

BALIK BİTİNCE ALTIN GEÇMEYECEK
35 yıllık balıkçı Mesut Soydaner, doğma büyüme Üsküdarlı. Meseleye bir Kızılderili gibi yaklaşıyor:

“Ne bulursak avlıyoruz. Kimse gelecek nesli düşünmüyor. Tutan, satan, yiyen hepimiz suçluyuz. Gittiğim bir toplantıda şu an denetimin yüzde 35 olduğu ve 60-70’e çıkması gerektiğini konuştuk. Balıkçı nefsini terbiye edecek. Ben her şartta lüfer tutar yerim ama sen de yiyebiliyor musun? Cevap hayırsa balıkçılık bitmiştir.

18’inci yüzyılda tabiata aşık bir Kızılderili reisin dediği gibi ‘balık bittiği zaman altınlar geçmeyecek’, son balık öldüğü zaman paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacağız.”
HES'ler doğru yere yapıldığında suyun önünü kesmekten daha ziyade akarsuyun rejimini düzenler. Akarsuyu mevsimsel etkiden kurtarır her mevsim rejimini sabit tutar. İnsanoğlunun ateşten sonraki en büyük buluşudur HES.
 

mastercheef

Aktif Üye
Katılım
8 Ocak 2016
Mesajlar
188
Tepkime puanı
955
Puanları
93
Yaş
38
Konum
istanbul
Adı
Ömer
Kan Grubu
O Rh Pozitif
Herkese iyi akşamlar dostlar. Yarın sabah için
1. Beykoz- umuryeri
2. Çubuklu
3. Emirgan
4. Kalender
Nereyi tavsiye edersiniz?
Rastgele...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...